Gerçeklere dayalı roman yazılabilir mi? Yazılsa da yararı ve zevki olur mu? İlk romancılar, yazdıkları metnin kurgusal değil de “gerçek” olduğu hususunda neredeyse “Ekmek ve Mushaf üzerine” yemin ediyor gibiydiler. Daniel Defoe Robinson Crusoe’nun girişine şöyle bir not koymuştu: “Yayımcı bu öykünün düpedüz gerçekleri aktardığı inancındadır. Uydurma izlenimi verecek hiçbir şey yoktur burada: Uydurmadır diyen varsa -böyle şeyler söyleniyor çünkü- okurun eğlendirilmesi ya da eğitilmesi yönünden, bununla yitirilen hiçbir şey olmayacaktır. Bundan dolayı yayımcı, bu öyküyü yayımlamakla dünyaya büyük bir hizmette bulunduğu kanısındadır.” Ahmed Midhat Efendi, İngiliz selefinden hiç geri kalır mı? Hasan Sabbah ve Haşhaşîlerin serencâmını destanlaştıran Musullu Süleyman’ın hemen girişinde roman/ tarih ilişkisine şöyle açıklık getirir: “İşbu Süleyman Muslî serlevhalı hikâyemizin hemen her noktasının esası tarih üzerine mübtenî olduğu gibi, bervech-i âti hikâye edeceğimiz vak’a-yı garîbenin esası da yine tarih üzerine mübtenî olup hikâyenüvîsin vehim ve hayâlinden ibaret değildir.
Devamı Derin Tarih Kasım Sayısında…