Biz kimiz? Bizi biz yapan unsurlar nelerdir? “Kimlik” kavramının bu soruya doyurucu bir cevap teşkil edeceğini düşünürüz. Oysa kimlik, toplumsallaşmanın bir mahsulü olup ekonomik, siyasî, psikolojik ve sınıfsal kategorilerin kompozisyonundan oluşurken, bu kategoriler zaman içinde yaşanan birtakım hadiselerle müspet veya menfi yönde değişime uğrar. Demek ki kimlik de akışkan bir varlık düzeyine sahiptir. Peki, bu akışkanlık, belli bir sabiteye aşinalık kazanan kimliğin sanata yaklaşımını ve sanatsal üretimini ne yönde etkilemektedir?
Bu soruya yeni ufuklar açabilecek bir serginin koridorlarına süzüldük bu ay: Sakıp Sabancı Müzesi’nde kapılarını açan “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e: Ressam Hocaların Ressam Öğrencileri” isimli sergi. Önce, koleksiyonun mercek tuttuğu yılların, o devrin sanatsal üretimini nasıl biçimlendirdiğini hatırlayalım birlikte.
Osmanlı İmparatorluğu’nun 18. yüzyılda Tanzimat Fermanı ile başlayan Batılılaşma dönemi, edebiyatta olduğu gibi resimde de tesirini göstermiş olup, verilen birçok eserde Batılılaşmanın kesif etkisini görmek mümkündür. Osmanlı kimliğinde yeni bir sayfa olarak kabul edebileceğimiz bu süreç, 17. yüzyılda Avrupalı devletler karşında yaşadığımız askerî mağlubiyetler ve toprak kayıpları neticesinde Batı’dan geri kaldığımız kanaatiyle tetiklenmiştir. Batılılaşma hareketi Tanzimat Fermanı ile yeni boyutlar kazanırken, Osmanlı sultanları ve devlet bürokrasisi tarafından Batılılaşmanın göstergelerinden birinin sanattaki değişim olacağı fikri benimsenir. Böylelikle Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadarki sürecin her aşamasını resim alanında verilmiş eserlerde gözlemlemek mümkün hale gelir.
Köşemize taşıdığımız serginin, sanatta “deri değiştirme” olarak tabir edebileceğimiz dönemi başarıyla yansıttığını söyleyebiliriz. Hoca Ali Rıza, Halife Abdülmecid Efendi, Hüseyin Zekâi Paşa, Ivan Konstantinoviç Ayvazovski, Şevket Dağ, Hikmet Onat, Hüseyin Avni Lifij, İbrahim Çallı, Nazmi Ziya Güran ve Mihri (Müşfik) Hanım’ın aralarında olduğu sanatçıların 115 eseri üzerinden bir dönem okuması yapmak mümkün.
Tanzimat döneminde, başta Fransa olmak üzere yurt dışına sanat eğitimine gönderilen ve Paris’te Jean-Leon Gerome, Gustave Boulanger gibi devrin seçkin ressamlarının atölyelerine devam eden, Osman Hamdi Bey ve Halil Bey’in aralarında bulunduğu kuşaktan sanatçıların eserlerinin yer aldığı sergide, fonda İstanbul’un tarihî sokaklarını, yerleşim yapısını, sahillerini ve Boğaz manzaralarını temaşa ederken, toplumsal yapının ve kimliğinin değişimini de izliyoruz. Manzara ve natürmortların yanı sıra figür ve figürlü anlatımın uzantısı olan portreler serginin dikkat çeken parçalarından. Bilhassa kadınları konu alan portreler, Tanzimat döneminden itibaren Osmanlı toplumunda kadının görünür hale gelme sürecini yansıtması açısından dikkate değer. Osman Hamdi’nin, eşi Naile Hanım’ı Bizans ikonalarındaki gibi kabartmalı ve altın yaldızlı haleler üzerine resmettiği eseri bu hususa çarpıcı bir örnek teşkil ediyor. Bunlardan başka, Sanayi-i Nefise Mektebi’nde yabancı hocaların yerine atanan İbrahim Çallı, Feyhaman Duran, Hikmet Onat gibi isimlerin atölyelerinde yetişen ve Türkiye’de modern sanatın temellerini atan, Cumhuriyet’in ilk sanatçı grubu Müstakiller de sergide sanat tarihindeki önemlerini yansıtacak bir yaklaşımla sunuluyor.
Türk resminde geleneksel usulün Tanzimat’la başlayıp Cumhuriyet’e kadarki dönüşüm sürecini izlemek için sunulan bu fırsatı kaçırmayıp Sakıp Sabancı Müzesi’nin yolunu tutmanızı tavsiye ederim. Unutmadan, rezervasyon yaptıran ziyaretçilerin öncelikli olarak giriş yapacağı sergi, öğretmenlere ve sağlık çalışanlarına ücretsiz.