Selçuklu tarihi ile ilgili çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Osman Turan, 1914 yılında Bayburt’un Aydıntepe (Çatıksu) köyünde doğmuş, ailesi daha sonra Çaykara ilçesine yerleşmiştir. Babası Hasan Ağa 1. Dünya Savaşı’nda Erzurum’da şehit düşmüş, bu sebeple eğitimini sıkıntılar içinde sürdürmeye çalışmıştır. İlkokulu dayısının himayesinde Çaykara’da, ortaokulu Bayburt’ta okuduktan sonra liseye Trabzon Lisesi’nde başlayıp Ankara Erkek Lisesi’nde tamamlamıştır. 1935 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin Ortaçağ Tarihi Kürsüsü’ne kaydolan Turan, Ord. Prof. Mehmed Fuad Köprülü’nün üniversitedeki ilk öğrencilerinden biridir artık.
Meslektaşı ve yakın arkadaşı Prof. Dr. Mehmet Altay Köymen’in kaydına göre, Osman Turan öğrenciliği sırasında çalışkanlığı ve Türk tarihine ilgisi dolayısıyla Köprülü’nün dikkatini çekmiş ve Köprülü kendisine öğrenci muamelesi değil, adeta asistan gibi davranmıştır. Nitekim öğrenciliği sırasında Ortaçağ Tarihi Seminer Kütüphanesi’nde çalışmaya başlamış, başarılı bir eğitim döneminden sonra, 1940 yılında fakültenin ilk mezunlarından biri olmuştur. Bu dönemde Halil İnalcık, Mehmet Altay Köymen, M. Tayyib Gökbilgin de fakültenin ilk mezunlarındandır.
Osman Turan mezun olduktan sonra hocası Köprülü’nün yanında Ortaçağ Tarihi Kürsüsü’nde asistan olarak göreve başlamış; bu sırada Arapça, Farsça, Fransızca ve İngilizce öğrenmiş; 1941’de “On İki Hayvanlı Türk Takvimi” adlı tezini hazırlayarak “doktor” unvanını almıştır. Bu tez aynı zamanda tarih alanında Türkiye’de yapılan ilk doktora tezidir. Bu tarihten iki yıl sonra ise “Orta Zaman Türk Devletlerinde Türkçe Unvanlar” adlı araştırmasıyla doçent unvanını alan Turan, 1951’de henüz çok genç denilebilecek bir yaşta profesörlüğe yükseltilir ve siyasete atıldığı 1954 yılına kadar Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Ortaçağ Tarihi Kürsüsü’nde Türk-İslam Tarihi derslerini anlatır.
Üniversite hocalığı ve ilmî çalışmaları yanında genç Türkiye Cumhuriyeti’nin fikir ve siyaset hayatında da öne çıkan isimlerden biri olmuştur. Öğrencilik yıllarından itibaren fikrî ve siyasî konulara ilgi duyan Turan, “manevî buhran içerisinde” gördüğü gençliğin meselelerine ilişkin faaliyetlerde bulunur. Nitekim kendisini 1940’lı yıllardan itibaren Türkçü-Turancı grubun başına geçenler arasında görürüz.