Müslümanların Hindistan’dan ayrı bağımsız bir devlet kurması yönünde ilk ciddi adım, Tüm Hindistan Müslüman Birliği’nin 12 Aralık 1930’da Hindistan’ın Allahabad şehrinde düzenlediği yıllık toplantıda atılmıştı. Kurulacak devletin sınırları ve mahiyeti üzerine yapılan bir konuşma ilk kıvılcımı çakacak ve bağımsızlık düşüncesi bu kıvılcımın etkisiyle yaygınlaşacaktı. Kürsüde konuşan hatip Muhammed İkbal heyecanlı bir şekilde ve dinleyicilerin şaşkın bakışları altında şöyle söylüyordu: “Hindistan’ın kuzeybatısında yaşayan Müslümanların bağımsızlığı kaçınılmaz, nihai bir kaderdir!”
Muhammed İkbal 9 Kasım 1877’de bugünkü Pakistan’ın Pencap eyaletine bağlı, Hindistan sınırına yakın Siyalkut şehrinde dünyaya gözlerini açtı. Müslümanlığında samimi, mütevazı bir ailenin çocuğu olan İkbal, eğitiminin ilk ve orta kısmını, sûfîmeşrep babası Nur Muhammed ve annesi İmam Bibi’nin gölgesinde doğduğu bu şehirde tamamladı. Şahsiyetinin gelişmesinde ve İslâm’a bağlılığında ailesinin yoğun etkisi vardı. Siyalkut’ta bulunan İskoç Misyon Lisesi’ni tamamladıktan sonra Pencap eyaletinin merkezi olan tarihî Lahor şehrine geçti. Vefatından sonra bağrına defnedileceği Lahor, İkbal’in hayatında hususi bir yere sahip olacaktı.
Lahor’da bir tür yüksekokul olan Hükümet Koleji’nde, felsefe ve hukuk ağırlıklı dersler alan Muhammed İkbal’in entelektüel kimliğinin temelini iki hocası atmıştı. Bunlardan ilki Mevlana Mir Hasan, onun çocukluğundan itibaren klasik İslâmî ilimler alanında yetişmesini sağladı. İkbal hocasından yalnızca Arapça ve Farsça öğrenmekle kalmadı, sağlam bir İslâmî müktesebat kazandı ve duruşu da onun ellerinde yoğrularak şekillendi. Tanıştığı ikinci isim Thomas Arnold’du. Felsefe profesörü olan Arnold, ilkeli ve çalışkan bir akademisyendi. Muhammed İkbal ilk eserini 1901’de onun tesiriyle, genel fikrî çizgisinin dışında bir alan olan iktisatla alakalı olarak kaleme aldı. İlk şiirlerini de bu yıllarda yayınlamaya başladı. 1905’te Arnold, çeşitli girişimlerle o zaman Hükümet Koleji’nde hocalık yapan İkbal için İngiltere’deki ünlü Cambridge Üniversitesi’nde bir burs ayarladı. İkbal böylece fikirlerini uzaktan takip ettiği Batı’yla bizzat tanışma fırsatını yakalayacaktı.
Muhammed İkbal, Cambridge’de hukuk ve felsefe tahsil etti. Burada çeşitli filozof ve şarkiyatçılarla tanıştı. Bunlardan Hegelci filozof McTaggart onu önemli ölçüde etkiledi. İkbal, onun teşvik ve riyasetiyle felsefe çalışmalarını ilerletti. Bilhassa İbn Arabî üzerine eğildi. 1907’de Cambridge’deki eğitimini bitirdikten sonra Almanya’ya geçti. Bir müddet Almanca eğitimi aldı. Daha sonra eserlerinde izleri görülecek ve zengin hayal dünyasında kendisini çok etkileyecek meşhur Alman şair Goethe’nin eserlerine ilgisi bu yıllarda derinleşti. Münih’te İbn Arabî’nin düşünce dünyası etrafında şekillenen “İran’da Metafiziğin İnkişafı” isimli doktora tezini tamamladı. Tez Avrupa ilmî çevrelerinde yankı uyandırsa da, İkbal ömrünün sonraki yıllarında “mürşidim” dediği Mevlânâ Celâleddîn Rûmî ve eserleriyle ünsiyet kurunca, bu tezindeki fikirlerinden büyük ölçüde vazgeçecekti. Doktoradan sonra yeniden İngiltere’ye gitti ve burada siyasal bilimler alanında eğitim gördü. Avukatlık yapabilme belgesi aldı.
Devamı Derin Tarih Nisan Sayısında…