Hastanede sedyede uzanmakta olan hanım, birkaç kez bayılıp tekrar ayılmıştı. En son, gözlerini etrafındakilere dikerek ne olduğunu anlamaya çalıştı. Ağzından güçlükle tek bir kelime döküldü: “Elhamdülillah!” Yanı başında tevekkülle bekleyen eşi, ona ağır bir trafik kazası geçirdiğini, şoförünün de durumunun iyi olduğunu araya sıkıştırdığı şükür cümleleri ile anlattı. 1964’ün bir Şubat akşamı gerçekleşen bu kazanın ardından ortaya çıkan gelişmeler ve doğan şüpheler, olayın bu hanımın eşinin anlattığı gibi sadece bir “kaza” olmadığını gösterecekti. Hadise, bizzat Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnâsır’ın emriyle gerçekleşen bir suikast tertibiydi. Suikastın amacı da sedyede ağır yaralı halde uzanan; verdiği vaazlar, katıldığı konferanslar ve kaleme aldığı yazılarla o günlerde Mısır’da fırtınalar estiren Müslüman Kadınlar Birliği’nin başkanı Zeynep Gazâlî’yi ortadan kaldırmaktı. Bu girişim, Gazâlî’yi etkisiz halde getirmek isteyen Mısır yönetiminin ne ilk ne de son teşebbüsü olacaktı.
Zeynep Gazâlî 2 Ocak 1917’de Mısır’ın Dehakliye bölgesinde doğdu. Babası Ezher mezunu, dindarlığında samimi bir pamuk tüccarıydı. Tüccarlığın yanı sıra ilmî faaliyetlere de devam ediyordu ve evini adeta ilmin sürekli gündemde olduğu bir medreseye çevirmişti. Hayat hikâyesi böyle bir ortamda başlayan Gazâlî’ye babası “Zeynep” (Arapçadaki aslıyla: Zeyneb) ismini vermişti. İsminin anlamı gibi o da “babasının süsü” olacaktı. Üç kardeşin en küçüğü olan Zeynep’in yetişmesine babası hususi bir ihtimam gösteriyordu. Onu “Nesibe’m” diye severdi. Bu unvanın atıf yaptığı isim, Uhud Savaşı’nda gösterdiği kahramanlıkla Peygamber Efendimizin (sas) müjdelerine nâil olan hanım sahabi Nesibe binti Ka’b idi. Babası da kızına bu ufku kazandırmak istiyordu. Nitekim Zeynep Gazâlî yaptığı fedakârlıklar, sabrettiği musibetler ve ortaya koyduğu mücadeleyle babasının bu ümidini boşa çıkarmayacaktı.
İyi bir eğitim alan ve tam anlamıyla İslâmî bir terbiye ile yetişen Gazâlî çok sevdiği, karakterini yoğuran ve ömrü boyunca öğrettiği prensiplerden şaşmayacağı öğretmeni olan babasını kaybettiğinde henüz 10 yaşındaydı. Babasının vefatının ardından iki ağabeyi ve annesiyle beraber Kahire’ye taşındılar. Zeynep Gazâlî burada resmî eğitime başlamak istiyordu. Ne var ki ağabeyleri kendisiyle aynı fikirde değildi. Zeynep Kahire’de bir kız okulu bularak müdürüyle bizzat görüştü. Babasını tanıyan müdür, kapısını çalan bu küçük kızdaki azmi görünce onun isteğine bigâne kalamadı ve ağabeyleriyle konuşarak okula kaydedilmesini sağladı. Çalışkan bir öğrenci olan Gazâlî okulun yanında Ezher hocalarından aldığı özel dersler ve okuduğu kitaplarla da kendini geliştiriyordu. Sınıfları başarısıyla çifter çifter atladı.