Arnavutluk’ta II. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra yönetimi eline alan Enver Halil Hoca idaresi, ülkedeki dinî hayatın üzerinden silindir gibi geçmişti. Kendini adadığı komünizm doğrultusunda, tarihte ilk defa bir devlet inancı olarak ateizmi anayasaya yazdıran Enver Halil, demir yumruğunu Müslümanların üzerine de bütün karanlığı ile indirmişti. Şehit edilen, hapsedilen yüzlerce âlimin ve Müslüman toplumun diğer önde gelen isimlerinin sesleri, Arnavutluk’un o günkü dışa kapalı yapısı nedeniyle duyulmamıştı. Hafız Sabri Koçi de müstebit Enver Halil yönetiminin en büyük mağdurlarından biriydi. Arnavut Müslümanların en önemli isimlerinden olan Koçi, 20 yıl kaldığı zindanlardan ancak Enver Halil’in ölümünden sonra çıkabilmişti. Hayatı, aynı zamanda Arnavutluk’ta İslâm’ın seyrinin de bir izdüşümüydü.
Hafız Sabri Koçi’nin hayat yolculuğu 14 Mayıs 1921’de Arnavutluk’un güneyindeki Libraş şehrinde, fakir bir evde başladı. Babası o yıllarda bölgede yaygın olduğu üzere yurt dışına çalışmaya gitmişti. Annesi Zeyneb Hanım, Hafız Sabri’yi kendi imkânları ile zor şartlar altında dünyaya getirdi. Doğumun üzerinden bir yıl geçmeden, gurbetteki babanın ölüm haberi gelince Koçi ailesi dayanaksız kaldı. Güçlüklerle geçen bir çocukluk dönemi yaşayan Hafız Sabri, bu zorlukların kucağında olgunlaştı. Zeki ve yetenekli bir çocuktu. Talihin de yüzüne gülmesi ile bu zekâsı ve yetenekleri İşkodra valisinin dikkatini çekti. Annesi Zeyneb Hanım’ı ikna eden vali Âdem Kastrati, Sabri Koçi’yi himayesine aldı. 1932’de Koçi ailesi, Arnavutluk’un kuzeyindeki İşkodra şehrine taşındı. İşkodra, tabii güzelliklerinin yanı sıra dönemin ilmî hayatı için de müstesna bir şehirdi.
İşkodra’da ilmî tahsiline başlayan Koçi, burada çeşitli hocalardan Arapça, fıkıh, kıraat, tefsir ve diğer şer’i ilimleri okudu. 1929’da alınan bir kararla Arnavutluk’taki bütün medreseler tek çatı altında toplandı ve sadece başkent Tiran’daki medresenin faaliyet göstermesine izin verildi. Buna karşın Arnavutluk Müslüman Topluluğu’nun aldığı bir kararla, bazı hocaların öğrenci yetiştirmesine ve icazet vermesine müsaade edildi. Hafız Sabri de bu yaygın eğitimle 15 yılda tahsilini tamamlamıştı. Hocası ilim tahsil eden genç talebesini camilerde imamlık ve müezzinlik yapması için görevlendiriyordu. Bu görevlendirmelerle öğrendiklerini pratiğe dökme imkânı bulan Koçi, ailesinin geçimini sağlamak için de bir tesisatçının yanında çırak olarak işe başlamıştı. Bu işi iyice kavramış, ömrünün ilerleyen yıllarında da ihtiyaç duydukça bu altın bilezikten faydalanmıştı. 1951’de en çok etkilendiği -hem karakterinden hem de ilminden- hocası Hacı Muhammed Bekteshi’den icazetini almış, hafızlığını da bu süre zarfında tamamlamıştı.