Bilgi kaynaklarının çeşitlendiği, teknoloji sayesinde her türlü malumatın gözlerimize, kulaklarımıza, ceplerimize dolduğu bir çağdayız. Dünyanın en uzak köşelerinde, eski zamanlarda belki aylarca yolculuk edilerek ulaşılabilecek nice kitap, kütüphane ve koleksiyon, şimdi birkaç dakika içinde, birkaç tuşla elimizin altında. İnternetin sağladığı imkânlarla, hakkında hiçbir şey bilmediğimiz nice olay ve şahsiyet, kısa süre içinde aşinamız haline gelebiliyor.
Fakat… Tüm bu sürat ve koşuşturma hali içinde, giderek büyüyen bir boşluk var: Bilgi, irfana ve şuura dönüşmüyor. Aksine, malumatfuruşluk çoğalıyor ve sathîlik yaygınlaşıyor. Her konudan küçük kırıntılarla dolan zihinlerde, dört başı mamur ve tutarlı tefekkür süreçleri bir türlü filizlenmiyor. Buna bir de milletçe âdeta alamet-i fârikamız olan unutkanlığımızı ve hafızamızın zayıflığını eklediğimizde, karşımızda doğrusu insana esef verecek bir manzara duruyor.
Derin Tarih yazı işlerinde Eylül sayımızın kapak dosyasının ne olması gerektiğini müzakere ederken, yukarıda bahsettiğim hakikatten hareketle, şunu konuştuk:
“Özellikle gençlerimiz, yakın tarihimize dair çok az şey biliyor. Mesela 12 Eylül dendiği zaman, aklında hiçbir şey canlanmayan milyonlar var. Büyükler ve konuyla ilgilenenler bilebilir, ama yeni nesillere bazı şeyleri tekrar tekrar hatırlatmalıyız.”
Toplantımızı bitirirken, kapak konumuzu da belirlemiştik. Dolayısıyla, bu sayımız daha çok gençler için. Onlara yakın tarihimizdeki çok önemli bir dönüm noktasını yeniden hatırlatmak için. Türkiye’nin içinden geçtiği bir badireyi tekrar gündeme taşımak için. Çünkü, her zaman vurguladığımız gibi: Hafızamız, silahımızdır.
Yeni sayımızda, hayırla görüşmek üzere…
Devamı Derin Tarih Eylül Sayısında…