Tarihi 4 bin yıl önceye giden çikolata ilk kez Meksika topraklarında içecek şeklinde tüketilmiş. İspanyol kâşif Hernan Cortes sayesinde Amerika’dan Avrupa’ya getirilmiş. Avrupa’da ilk defa İspanya topraklarına ayak basan çikolata 100 sene boyunca sarayda devlet sırrı gibi saklanmış. Ta ki İspanya Kralı III. Phillip’in kızı Prenses Anne ile Fransa Kralı XIII. Louis evleninceye kadar. Çikolatasız yaşayamayan prenses, bu yeni tadın Avrupa’ya yayılmasına da öncülük etmiş.
Pahalı olduğundan Avrupa’da uzun süre sadece soyluların ve aristokratların sofralarını süslemiş çikolata. Tabii Hollandalı kimyager Coenraad Johannes van Houten 1879’da kakao makinesini icat edene kadar. Bu tarihten sonra çikolatanın tüketimi artınca Avrupalı ülkeler kolonilerinde kakao tarlaları kurarlar ve işi epeyce kazançlı bir ticarete dökerler. Böylece fiyatı düşen çikolata sıradan insanların hayatına da girer.
Çikolatanın Osmanlı topraklarındaki serüvenine dair bilgiler oldukça sınırlı, zira ülkemizde bu konu üzerinde yapılan çalışmalar yok denecek kadar az. Birkaç kitap, birkaç makale, birkaç tez… Osmanlı toplumu çikolatayla 17. yüzyılda tanışmış. Kaynaklara göre Kudüs, çikolata ile tanışan ilk Osmanlı toprağı olmuş. 1693-1699 tarihlerinde dünyanın dört bir yanını gezen İtalyan tüccar ve seyyah Giovanni Francesco Gemelli Careri, Kudüs ziyareti hakkında günlüklerinde şu bilgiye yer verir: “Henüz gün doğmadan Aziz Kurtarıcı Kilisesi’ne geri döndüm, tören kıyafetlerini giymiş olan tarikatın başrahibi beni kutsadı. Sonra yanında kilisenin başpapazıyla odama gelip en şefkatli ifadelerle bana iyi seyahatler diledi; her ikisi bana çikolata ve birkaç kutsal emanet hediye ettiler.” Bu beyanat bize çikolatanın Osmanlı topraklarında Katolik din adamları tarafından bilindiğini ve tüketildiğini göstermektedir.
Türkler çikolatayla nasıl tanıştı derseniz, buna dair ilk kayıtları yine İtalyan tüccar Careri’nin günlüklerinde buluyoruz. Careri uzun soluklu seyahatinden Avrupa’ya dönerken 1699’da İzmir limanına uğramıştır. Bu süreçte İzmir’de tanıştığı bir Türk’e biraz çikolata ikram eder, ama buna bin pişman olur. Olayı şu şekilde anlatıyor: “Seyde Ağası beni görmeye geldi, ona çikolata verdim. Ama bu vahşi, o güne kadar hiç tatmamış olduğu için, belki çikolata onu sarhoş ettiğinden veya daha ziyade tütünün dumanı yüzünden aklını karıştırmak, dengesini bozmak niyetiyle kendisine içki içirdiğimi söyleyip üzerime yürüdü. Öyle ki öfkesi dinmese kesinkes başıma bir iş gelir, ben de bu kadar kaba bir adamı çikolatayla mest ettiğim için hak ettiğimi bulmuş olurum.”