Anadolu coğrafyası yüzyıllar boyunca farklı milletlerden pek çok seyyahın uğrak noktası olmuş, yalnızca Avrupalılar değil Müslümanlar, bilhassa Araplar bu coğrafyayı gezip görmeyi ihmal etmemiştir. Anadolu coğrafyasına dair aktardığı teferruatlı bilgilerden bugün dahi istifade ettiğimiz Ortaçağ’ın meşhur Müslüman seyyahı İbn Battûta (ö. 770/1368-69), bu toprakların kapısını aralayacak nice seyyaha öncülük etmiştir. İbrahim el-Hıyârî de bu isimlerden biridir.
1628 yılında ilimle iştigal eden bir ailede dünyaya gelen İbrahim el-Hıyârî’nin babası, Mısır’dan göç ederek Medine’ye yerleşmiş ve devrinin seçkin isimlerinden Abdurrahman b. el-Hıyârî’dir. İbrahim el-Hıyârî, başta babası olmak üzere çeşitli hocalardan ders aldı ve onun vefatının ardından Medine’deki medreselerden birinde müderrislik yapmaya başladı. Bir tertip neticesinde vazifesinin haksız yere elinden alınmasıyla doğup büyüdüğü bu şehirden ilk defa ayrılmak zorunda kalacaktı. Vaziyeti yetkili mercilere anlatmak ve gasp edilen hakkını geri almak üzere 1699’da Medine’den ayrılarak İstanbul’un yolunu tutan Hıyârî, bu seyahatini “külfeti olan bir nimet, içinde fırsat barındıran bir sıkıntı” diye tavsif etmiştir.
Uzun zamandır ziyaret etmek istediği Şam’ı bu vesilesiyle gördüğünü biliyoruz. Medine’den ayrıldıktan bir ay kadar sonra ulaştığı bu şehirde 18 gün kalmış, bazı âlimlerle görüşme fırsatı bulmuştu. Şam’dan ayrıldıktan 40 gün sonra Antakya, Adana, Konya, İznik ve Gebze gibi menzillerden geçtiği meşakkatli bir yolculuğun ardından nihayet payitaht İstanbul’a vardı. Üsküdar’a ayak bastığında dilinden dökülen, “Eğer şehrin girişi bu kadar güzelse son tarafını sen düşün artık!” sözü, bu kutlu şehre ilk görüşte duyduğu muhabbeti aşikâr eder. Gezdikçe hayranlığı artar. Öyle ki, lisanın bu hayranlığını ifadede aciz kalacağını teslim eder: “İstanbul’la ilgili yazdıklarım denizde bir nokta veyahut boyundaki gerdanlıkta bir inci tanesi gibidir.”
İbrahim el-Hıyârî’nin Anadolu coğrafyasında seyahat ettiği bu dönemde siyasî ve askerî bir hareketlilik yaşanmaktadır. Payitahta ulaştığı sırada Sultan IV. Mehmed’in Kandiye kuşatması sebebiyle bugün Yunanistan sınırları içerisinde yer alan ve Larissa olarak bilinen Yenişehir civarında olduğunu öğrenen Hıyârî, buraya doğru yola çıkar. Silivri, Tekirdağ, Keşan, Gümülcine, Kavala, Saroz yolunu takip ederek Yenişehir’e vasıl olur ve burada bir müddet kaldıktan sonra Şeyhülislâm Minkârîzâde Yahyâ Efendi ile görüşür. Medine’den ayrılıp yollara düşmesine sebep olan derdine bu görüşmede çare bulur ve vazifesine geri döneceğini bildiren bir berat tezkiresi alarak dokuz ay kalacağı İstanbul’a döner.