Rejim değişikliklerinden sonra iktidara gelen hükümetlerin en belirgin özelliklerinden birinin eskiyle bağlantıları koparmak ve kendisi için yeni bir zemin inşa etmek olduğu birçok tarihî vakıa ile sabittir. Cumhuriyet’in ilanından sonra çıkarılan ve tarihî yapılardaki kitâbelerin tahribine sebep olan “Mebani-i Resmiyye ve Milliye Üzerinde Tuğra ve Methiyelerin Kaldırılması Kanunu”nuyla yapılmak istenen de budur.
Örneklerde de görüleceği gibi, bu kanunun icrası sırasında kimi yapıların üzerindeki kitâbelerin tuğraları kazınmıştır. Kitâbelerin tamamen kazınması ise istisnai düzeyde kalmıştır. Buna misal olarak Sultanahmet’teki Cevri Kalfa Sıbyan Mektebi kitâbesi zikredilebilir. Bu kitâbe Hattat Prof. Ali Alparslan tarafından tamamlanmış olsa da sonradan taşa hâkkedilme işleminden vazgeçilmiş, bir ibret vesikası olarak olduğu gibi bırakılmıştır. Bununla birlikte kitâbelere yönelik bu tutumun tarihi Cumhuriyet’ten öncesine gitmektedir. Sultan II. Abdülhamid’in hal’iyle tahta geçen İttihat ve Terakki Fırkası güdümündeki Sultan V. Mehmed Reşad devrinde de benzer uygulamaları görmek mümkün. Bunlara örnek kabilinden İstanbul’daki birkaç karakol kitâbesine bakabiliriz.
İstanbul’da müstakil karakol yapılarına ilk olarak Sultan II. Mahmud devrinde tesadüf edilir.1 Bu dönemde Yeniçerilerin ortadan kaldırılmasının getirdiği asayiş açığı karakollarla telafi edilmeye çalışılır. Devletin yeni bir askerî sisteme geçtiği II. Mahmud saltanatında karakollar aynı zamanda devletin varlığını “yeni yüzüyle” bölgede ikame etme çabası olarak görülebilir. Nitekim Fatih Camii avlusundaki karakolun kitâbesinde, II. Mahmud “Fâtih-i sânî-i İslambol (İstanbul’un ikinci Fatih’i)” olarak nitelendikten sonra, “Kıldı ol şeh Asker-i Mansûre cây-i mûtenâ (O padişah Asker-i Mansûre seçkin bir yer yaptı)” denilmesi karakolların nasıl bir amaçla inşa edildiğini göstermektedir.
1. Mahmud’un halefleri Sultan Abdülmecid ve Abdülaziz devrinde yeni karakolların yapımına devam edildi ve Sultan II. Abdülhamid zamanında sayıları zirveye ulaştı. II. Abdülhamid’in hazırlattığı Yıldız Fotoğraf Albümlerinde rastlanılan 198 adet karakol fotoğrafı bunun en müşahhas göstergesidir.2 Gerçekten de arşiv incelendiğinde sözgelimi Bahçeköy, Kınalıada, Rumeli Kavağı gibi nüfusu sınırlı yerlerde bile karakolların olması devletin varlığının her yerde kendisini hissettirmesi anlamına geliyordu. Bu aynı zaman mezkûr padişahın payitahtta emniyeti temin etmek için gösterdiği çabayı da gözler önüne sermektedir.