Kömür, insanların kadim dönemlerden itibaren bildiği ve kullandığı yeraltı kaynaklarından biridir. Çinlilerin kömürü kullandıklarına dair kayıtlar milattan öncesine uzanır. Fakat tarihçilere göre bu madenin çıkarılıp işlendiğine dair kesin veriler 12. yüzyıla aittir. Yaygın kullanımı ise buharlı gemilerin icadı neticesinde 18. yüzyılda gerçekleşmiştir. Zira bu tarihten sonra hız kazanan sanayileşmeyle birlikte kömür, hem demir-çelik sektörünün hammaddesi hem de her türlü endüstri tesisinin çalışabilmesi için ihtiyaç duyulan yegâne enerji kaynağı haline gelmiş; dünyada tüketilen enerji kaynakları içerisinde kömürün payı hızla artmıştır. 19. yüzyılın ortalarına kadar %20’nin altındayken, 20. yüzyılın başlarında %60’lar düzeyine kadar çıkmıştır. Denilebilir ki elektrik ve petrolden önce dünya endüstri devlerinin birincil enerji kaynağı kömürdü.
Dünyadaki bu gelişmelerin Osmanlı İmparatorluğu’nu etkilemesi kaçınılmazdı. Zira donanmada buharlı gemilerin kullanımını dikkate almamak imkânsızdı. Ayrıca rakipleriyle arasındaki makasın açılmaması için sanayileşme ve teknolojik gelişmeleri takip etmek zorunluluğu vardı. Bunun bir neticesi olarak, imparatorluk sınırları içinde maden yataklarına dair araştırmalar başlatıldı. Osmanlı sınırları içinde ilk kömür madeni, Sultan I. Mahmud zamanında Fransız asıllı Humbaracı Ahmed Paşa tarafından 1731 yılında Saraybosna’da bulunmuştur. Daha sonra, Sultan III. Mustafa zamanında, yine Fransız kökenli Baron François de Tott tarafından, 1774 yılında İstanbul’a yakın Yedikumlar civarında kömür bulundu. Bulunan her iki kaynak da düşük kalorili linyit kömürüydü ve bu sebeple çok kullanışlı değildi. Bundan sonra Osmanlı donanmasındaki askerler, ülke sınırları içerisinde taş kömürü aramaya devam ettiler.
Anadolu’daki ilk kömür madeni 1829 yılında Zonguldak Havzası’nda keşfedilmiştir. Fakat bunun çıkarılıp işlenmesi ancak ilk taş kömürü işletmesinin kurulmasıyla 1848’de mümkün olmuştur. Söz konusu havza, Ortadoğu’nun en zengin kömür yataklarına sahipti. Ancak ekipman ve teknik yetersizlik sebebiyle üretim azdı. Mesela 1880’de Ereğli Havzası’ndaki üretimin 60 bin ton kadar olduğu biliniyor. Buna bir çözüm olarak, bölge yabancı işletmecilere açılmış ve bu sayı 900 bin tona kadar yükselmiştir. Öte yandan, kamu kuruluşlarının, donanmanın, vapur işletmelerinin ve demiryollarının ihtiyaçları gün geçtikçe artıyordu. Zengin maden yataklarına sahip olmasına karşın Osmanlı İmparatorluğu başta İngiltere olmak üzere, dışarıdan kömür ithal etmek zorunda kalıyordu.