Arşivlerdeki yazışmalar ciddiyetle incelendiğinde görürüz ki, Osmanlı İmparatorluğu’nun Hint Alt Kıtası’nda üç asırdan fazla süre hüküm süren Bâbürlü İmparatorluğu ile diplomatik ilişkileri sandığımızdan çok daha sıkıdır. 1924’te Türkiye’ye gelip Türk vatandaşı olan ve Türk ordusunda görev yapan Zafar Hassan Aybek, Türkiye ile Hint Müslümanlarının geçmişteki ilişkilerine dair vesikaları bulup çıkarmanın zor olmakla birlikte lüzumlu ve faydalı bir uğraşı olduğunu belirttikten sonra, bu alanda çalışacak olanlar için bazı konu başlıkları önerir. Bâbür Şah’ın 1526’da Pânîpet (Panipat) Savaşı’nda İbrahim-i Lûdî’nin fillerle takviye edilmiş ordusunu, Mustafa Rumî ve Ali Kulî adlı iki Türk ustasının döktüğü topları kullanarak bozguna uğratması; Hümayûn’un Şir Şah’ın saldırılarına dayanamayıp İran’a sığınmasına rağmen, Kanûnî Sultan Süleyman’dan yardım istemesi; Bahadır Şah Gucerâtî’nin Portekizlilere karşı Osmanlı’dan yardım istemesi üzerine Kanûnî’nin emriyle Mısır valisi Hadım Süleyman Paşa’nın yaptığı Hint Deniz Seferi; Şah Cihan’ın çok sevdiği eşi Mümtaz Mahal için Agra’daki meşhur Tac Mahal’i yaptırmak için Osmanlı dahil çeşitli ülkelerden mimar istemesi ve Mimar Sinan’ın çırağı İsa Efendi’nin Hindistan’a giderek Tac Mahal’in inşasında görev alması; Meysûr sultanı Tipû Sultan’ın İngilizlere karşı başlattığı mücadelede I. Abdülhamid ve III. Selim’den yardım talep etmesi; Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa’ya karşı Hint Alt Kıtası’ndaki Müslümanların derin bir sevgi ve muhabbet beslemesi; Balkan Harbi’nde Hindistan’dan Dr. Muhtar Ahmed Ensârî idaresinde Türkiye’ye bir sağlık heyeti gönderilmesi; Türk İstiklâl Savaşı’nda Hintli Müslümanlar tarafından yapılan mali yardımlar bu sahada çalışacaklar için Zafar Hassan Aybek’in önerdiği konulardan bazılarıdır.
Osmanlı İmparatorluğu ile Hint Alt Kıtası arasındaki ilişkiler bağlamında akla ilk gelen isimlerden biri de denizcilik, astronomi ve coğrafyaya dair eseriyle tanınan Osmanlı denizcisi Seydi Ali Reis’tir. Bu yazımızda 16. yüzyıl Hint Alt Kıtası’nın siyasî ve kültürel şartları hakkında çok değerli bilgiler ve anekdotlar ihtiva eden Mir’atü’l-Memâlik (Ülkelerin Aynası) isimli eserden hareketle, Seydi Ali Reis’in bölgede yaşadıklarına biraz daha yakından bakma fırsatı yakalayacağız.
Doğum tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte 16. yüzyılın başlarında İstanbul Galata’da doğduğu tahmin edilen Seydi Ali Reis, Tersâne’de kethüdâlık yapan dedesinin ve babasının izinden giderek küçük yaşta burada çalışmaya başlar. İlk önce azebler kâtipliği görevinde bulunup sonrasında Tersane kethüdâlığına yükselen Seydi Ali Reis, Kanûnî Sultan Süleyman’ın 1522’deki Rodos Seferi’ne katılır. Barbaros Hayreddin Paşa’nın maiyetinde çalışırken Akdeniz’e dair bilgileri iyice öğrenir, Preveze Deniz Savaşı’nda da görev yapar. Sinan Paşa’nın kaptan-ı deryâlığı sırasında onunla birlikte Trablusgarp seferine çıkmıştır.
16. yüzyılın önde gelen denizcilerinden olan ve denizcilik, astronomi, coğrafya gibi farklı alanlarda eserler kaleme alan Seydi Ali Reis çok yönlü bir kişiliğe sahiptir. Galata’da doğup büyüdüğü için “Galatalı” lakabı ile anılmış, şiirlerinde “Kâtibî” mahlasını kullanmıştır. Galata’daki konağı ilim ve şiir erbabının buluşma yeri olmuş, evindeki sohbetler buranın müdavimlerinden olan şair Yetîm tarafından ayrıntılı biçimde tasvir edilmiştir. Hulâsatü’l-hey’e, Mir’ât-ı Kâinât, Kitâbü’l-Muhît, Risâle-i Zâtü’l-Kürsî gibi eserlerin sahibi olan Seydi Ali Reis’in en dikkat çekici çalışmalarından biri Mir’âtü’l-memâlik’tir.