Eskiler, “Geçmişin aydınlığından istifade etmeyen, geleceğin karanlığında yürümeye mahkûm olur” derler. Bu tavır ülkemizi de çepeçevre kuşatmıştır. Türkiye’deki siyasî hayatı ve demokrasiyi kökünden sarsarak sakatlayan 27 Mayıs darbesine dair anlatılar, gerçeklerden daha çok efsane ve propaganda üzerine oturtulmuştur. Bu tavır bugün de devam etmekte ve hâlâ aslanların tarihi avcılar tarafından yazıldığından, 27 Mayıs 1960 darbesinin iç yüzü netlik kazanabilmiş değildir.
27 Mayıs darbesiyle ilgili bilinmesi gereken temel gerçek, ülkenin yönetimini uzun yıllardır elinde bulunduranların seçimle gelen iktidarı, bir başka ifadeyle millet hâkimiyetini bir türlü sindirememesidir. Nimet Arzık’ın ifadesiyle, “sarayla milletin bitmeyen kavgasıdır” bu. CHP’li Kerim İncedayı›nın deyimiyle, “Haso’ya Memo’ya bu ülkenin yönetimini mi vereceğiz!” şeklinde alaylı bir şekilde ifade edilen tutumun darbeye dönüştürülmüş halidir, 27 Mayıs. Bir nevi seçkinlerin, kendilerine ait gördükleri ülkeyi geri alma girişimleridir.
Bu yazımızda ülkenin gafil avlandığı darbenin hangi şartlarda gerçekleştiğini, bu süreçte hangi korkunç cinayetlerin işlendiğini ve bu hadisenin siyasî tarihimizde bıraktığı hasarı anlatmaya çalışacağız.
1) Hükümetin darbe söylentilerine kulak tıkaması
Darbeyle ilgili bilgi ve belgeler ortaya çıktıkça açık bir gerçek önümüzde durmaktadır. Ülkenin silahlı güçlerine hizmet eden bazı subaylar, bir türlü kabullenemedikleri Demokrat Parti iktidarına karşı, daha ilk günlerden itibaren muhtelif tertipler içinde olmuşlardır. Konuyla ilgili önemli araştırmalardan birine imza atan gazeteci Abdi İpekçi’ye göre; “Daha 1950’lerin ortasında orduda memleketi bunlardan kurtarmak için cuntalar kurulmaya başlanmıştı”.
DP’nin 14 Mayıs’taki seçim zaferini hazmedemeyenler aynı gece “Millî Şef” İnönü’ye koşarak seçim sonuçlarını kabul etmediklerini, gerekirse meclisin açılmasına izin vermeyeceklerini ifade etmişlerdi. Bu zihniyete mensup insanlar sonraki yıllarda gelişen her türlü olayı, darbeye bir gerekçe olarak kullandılar. DP iktidarının ilk günlerinden, hatta ilk akşamından itibaren darbe fikrinin ortaya çıktığı görülmektedir. Hikmet Özdemir’in tespitiyle darbe amaçlı ilk örgüt teşebbüsü daha 1951 yılında Kurmay Yarbay Faruk Ateşdağlı tarafından gerçekleştirilmiştir.
Kayıtlara yansıyan ikinci darbe hazırlığı, 1952 yılına aittir. Harp Okulu’ndan bir grup öğrenci, kan akıtarak mevcut iktidara son vermek üzere yemin etmişlerdi. Bunu 27 Mayıs sürecinin en ateşli, en planlı girişimcilerinden biri olan Talat Aydemir’den öğrenmekteyiz. 1956’da gizli bir komite kurduğunu söylediğinde, darbecilerin en genci Yüzbaşı Muzaffer Özdağ kendisine “Bizler daha evvel komite kurmuştuk” cevabını vermiştir. Özdağ’ın kastettiği tarih, 1952 yılıydı. Henüz Harp Okulu’nda öğrenciyken okulun silahhanesinde toplanan arkadaşlarıyla darbe yapmak üzere yemin ettiklerini ve bunu mendillerinin üzerine kanlarıyla yazdıklarını iftiharla anlatmıştı, Aydemir’e.
Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında…