Fransız İhtilali pek çok alanda olduğu gibi askerî sahada da yeni bir çığır açtı. Bu süreçte Fransız devrimciler başroldeydiler. Aslında 1763-89 askerî ıslahatları sayesinde Fransa’nın karışık düzen (ordre mixed) diye bilinen güçlü bir muharebe nizamı zaten vardı. Tüfek cenginde azamî yaylım ateşi sağlayan uzun ama ince piyade safları, süngü hücumunda ivme ve tesir gücü yüksek kalın saflı kalabalık kıtalar, araziye serpiştirilmiş hafif avcı kıtaları ve Gribeauval’ın hareketli sahra topçuluğu… Meraklı okur bunun neye benzediğini Mısır Seferi’ni konu alan herhangi bir yağlıboya tabloya bakarak öğrenebilir. Bu sistem kan bağından ziyade yetenek ve liyakatleri sayesinde yükselen subayların emrindeki devasa yurttaş ordusu ile birleşince ortaya adeta bir savaş makinesi çıktı.
İhtilal karşıtı devletlerin işgali altındaki Fransa son çare olarak toplu celb (leveé en masse) ile yüzbinleri askere alarak modern ordunun temelini atmıştır. Milletin okuluna dönüşen ordu bünyesinde yeni yurtseverlik anlayışını (özgürlük, eşitlik, kardeşlik) özümseyen Fransız köylüsü önce Fransa’yı işgalden kurtardı sonra da ihtilal ilkelerini diğer memleketlere ihraç kastıyla fetih savaşlarına girişti. Bu andan itibaren Fransa 1815’e dek kendisine karşı kurulan koalisyonlarla çetin bir mücadeleye başlamıştır.
Paris’te işlerin karıştığı havadisi üzerine Mısır’dan kaçan Napolyon 1799’da bir darbe ile iktidarı ele geçirince bu savaşlar teknik olarak “Napolyonik Savaşlar” diye anılır oldu. Savaşlar sürerken önce konsül, sonra ömür boyu konsül (1802) ve nihayet imparator (1804) ilan edildi. Napolyon erkek yurttaşlara siyasî ve hukukî eşitlik veren can ve mal güvenliğine dayalı Medeni Kanun ve papalıkla uzlaşma politikası sayesinde yurtta istikrarı sağladı. Fakat devrim ihracını öngören savaşları yayılmacı siyasete alet ederek tüm Avrupa’yı istikrarsızlaştırdı. Fethettiği her memlekette (İspanya ve kısmen İtalya hariç) Medeni Kanun ve temel devrim ilkelerini uygulayarak halk tabakasından çok destekçi buluyordu. Bu bakımdan ihtilalin çocuğuydu.
Gelgelelim, kurduğu rejimin bir de karanlık yüzü vardı: Kocanın tekrar ailenin reisi ilan edilmesi (ki eşlerin eşitliği kadınların sayılı devrim kazanımlarından biriydi), ifade özgürlüğünün kısıtlanması, basın sansürü, gizli polis, siyasî mahkûmlar (1815’de 2500 kişi), devlet propagandasıyla kamu algısını şekillendirme, seçilmişleri değersizleştirme, sadık subaylar ve aile mensuplarından kurulu saadet zinciri tabii ki onu devrim ilkelerinden bir hayli uzaklaştırmıştı.
Napolyon büyük bir taktik dehası olmakla birlikte pek de stratejist değildi. Aşırı özgüvenle gücünün doruğunda olduğu 1809’da bile sürdürülebilir barışı tesis etmek için kılını kıpırdatmadı. Güç zehirlenmesi ile maksimalist planların peşine düştü. Oysa 15 yıllık savaş boyunca hasımları onun taktiklerini önce çözüp sonra benimseyip başarıyla kendisine karşı kullanmaya başlamışlardı. Neydi bu taktikler? Evvela hızlı yürüyüş ve düşmanı muharebeye zorlamaya yönelik taktik manevralar. Sonra sahra topçuluğuna dayalı cenk anlayışı.
Devamı Derin Tarih Mart Sayısında…