Allah Resulü’nün (sas) hayatının önemli bir bölümünü geçirdiği Mekke’de halkın başlıca geçim kaynağı ticaret olup çoğu zaman trampa (takas) yöntemi tercih ediliyor, çevre ülkelerden Doğu Roma İmparatorluğu’nun para birimi olan dinar ile Sasani İmparatorluğu’nun para birimi olan dirhem kullanılıyordu. Ticarî faaliyetlerde hesap yapmak ve kayıt tutmak zorunlu olduğundan yazıya da ihtiyaç duyuluyordu. Özellikle kâr-zarar hesabı yapmak, anlaşmaları kayıt altına almak ve mektup yazmak için okuma yaza şarttı. Mekke halkının tamamı okuryazar olmayıp bazılarının bilmesi yeterliydi. Ayrıca kabileler arasında yapılan anlaşmalar da yazıya geçiriliyor, hatta bazı şairlerin beğenilen şiirleri Kâbe duvarına asılıyordu. Bunlar dışında Araplar yazıya çok fazla ihtiyaç duymadıklarından, İslâm’dan önce okuryazarlığın pek de önemsenmediğini söyleyebiliriz.
Kur’an’daki yazı ve yazı malzemeleriyle ilgili kelimeler gibi deliller, Hz. Peygamber’in tebliğine muhatap olan şehirli insanlar, özellikle de tüccar bir toplum olan Mekkeliler arasında okuma yazma bilenlerin sayısı hakkındaki tahminlerin gerçek tabloyu yansıtmadığını göstermektedir. Yine de bu dönemde nüfusun çoğunun okuma yazma bilmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bununla birlikte okuma yazma bilmek, kemâlâtın ön şartlarından biri olarak zikredilmektedir. Öte yandan, Mekke’de okuma yazma bildiği kaydedilenler, Hz. Peygamber’in çağdaşı olup bir kısmı Müslümandır ve vahiy kâtipliği yapan şahsiyetlerdir. Bu sebeple verilen sayılar Mekke’nin genel durumunu değil, bir kesitini ifade ediyor görünmektedir.
Cahiliye döneminde okuma yazma bildiği kaydedilenler arasında kadınların da olması, dönemin şartları dikkate alındığında ciddi bir adımdır. Sayıları az olan şehirlerde yaşayanların durumu böyleyken, çölde yaşayan bedeviler arasında okuma yazma bilenlerin oranı çok daha düşüktü.
Hz. Peygamber’in bazı kabile liderlerine gönderdiği mektuplardan, yazının onlar için de önemli bir iletişim aracı olduğunu anlıyoruz. Irak ve Şam bölgelerindeki Araplar ise diğer kültürlerle etkileşim içinde olup farklı dinî ve kültürel münasebetler geliştirdikleri için yazı onların arasında nispeten yaygın olmalıdır.
Araplar arasında okuma yazmanın yaygınlaşması ile Hz. Peygamber’in vahiy almaya başlaması arasında doğrudan bir ilişki söz konusudur. Allah Resulü, Mekke yıllarından itibaren kendisine gelen vahyi yazdırmak suretiyle yazıyı toplum hayatına yerleştirmiştir. Medine döneminde ise yazının vahyin kayda geçirilmesi dışında başka birçok alanda kullanıldığını görüyoruz.