Meşhed-i Hüdavendigâr’ın Bekçileri

Orhan Bey’in 1359’da vefatı üzerine yerine Sultan I. Murad (1359-89) geçmiş, kısa süre içinde Edirne’yi fethederek (1361) Balkanlara önemli bir pencere açmayı başarmıştır. Böylece Bizans’ı batıdan sıkıştırırken, Balkanlardaki fetihlerle topraklarını genişletmiştir. Kısa süre içinde Makedonya’nın güney taraflarını ele geçiren I. Murad, Kosova’daki savaşı da (1389) kazanmış, ancak savaş meydanında Miloş Obiliç adlı Sırp asker tarafından şehit edilmiştir.

I. Murad’ın şehit edildiği noktada, cesedinden çıkarılan iç organlarının gömüldüğü yere sembolik olarak bir makam türbesi yapılmış ve bu yapı “meşhed” olarak anılmıştır. Naaşı ise Bursa’ya götürülerek Çekirge semtinde Hüdavendigâr Külliyesi’ndeki hazireye defnedilmiştir. Semavi Eyice’nin aktardığına göre “Kosova’daki bu türbe ilk inşa edildiğinde Rumeli’de bulunan birçok gazieren türbesi gibi açık bir türbe olmalıdır. Türbeyi II. Kosova Savaşı’nın (1448) II. Murad tarafından kazanılmasına kadar geçen süre içinde Sırpların sağlam bırakmış olduğunu düşünmek zordur. Bu sebeple türbenin günümüze kadar gelen mimarisinin esası, büyük ihtimalle II. Kosova Savaşı’nın ardından ve Makedonya’nın kesin olarak Osmanlı topraklarına katılmasından sonra yapılmıştır. Fatih Sultan Mehmed 1455’te çıktığı Sırp seferinde Novoberda Kalesi’ni fethettikten sonra I. Murad’ın şehit olduğu yerde konaklamış, onun ve diğer şehitlerin ruhu için ihsanlarda bulunmuştur.”

1448 yılında II. Murad tarafından kazanılan II. Kosova Zaferi ile artık bir Türk toprağı olan Kosova’da Hüdavendigâr Meşhedi’nin çevresine Müslüman halk yerleştirilmiş ve bu halk vergiden muaf tutulmuştur. Evliya Çelebi, Melek Ahmed Paşa ile yaptığı seyahatte 1660 yılında Kosova sahrasından geçerken bu türbeyi de ziyaret ettiğini kaydetmiştir. Evliya Çelebi’den öğrendiğimize göre, Melek Ahmed Paşa, yöre halkını da organize ederek, o sırada bakımsız halde olan türbenin etrafını bir hafta içinde duvarla çevirtip geniş bir avlu meydana getirmiş, bir kuyu açtırıp bağ ve asmalarla 500 meyve ağacı diktirmiş ve bir türbedar tayin etmiştir. Çelebi, türbenin önemli bir ziyaretgâh olduğunu ve çevresinde 10 bin kadar şehidin yattığını da belirtir.

 

Hep mamur edildi

“Meşhed-i Hüdavendigâr” ismi ile meşhur olan bu mekân Kosova’nın Osmanlı Devleti’nin elinden çıktığı 1912 yılına kadar, çeşitli tarihlerde onarımlar geçirerek günümüze ulaşmıştır. Sultan Abdülmecid’in 1848’deki beratıyla türbe yenilenmiş; ilk yapının şekli tam olarak bilinmemekle birlikte türbenin bugünkü planı o tarihte uygulamaya konulmuştur. Tamir esnasında türbenin bakımı ile ilgilenmek üzere aslen Buharalı bir Türk olan Hacı Ali ailesi buraya türbedar atanmış ve kendileri için türbenin yanına bir ev yapılmıştır. Sultan Abdülmecid’in verdiği türbedarlık beratında bu görev şöyle tevdi edilmiştir:

“… Üsküp Sancağı dahilinde Priştine kazasına tâbi Kosova nam mahalde vâki olup mukaddema beirade-i seniyye müceddeden binâ ve inşâ olunmuş cennetmekân Sultan Murad Han tâbe serahu meşhed-i şeriflerine mahallinde cümle intihakiyle Buharalı el-Hacc Ali, şehriyye üç yüz kuruş maaş ile on dokuz mah mukaddem. Yani altmış iki senesi Ağustosu tarihinde türbedar nasb ve tâyin olunarak yedine berat-ı şerifim isdar olunmak üzere…”

Devamı Derin Tarih Ocak Sayısında…

Benzer konular