Bizans döneminde halk sahillere, kıyılara inebiliyor muydu?
Bizanslıların denize ne kadar girdiğini bilmiyoruz. Bu hususta bir kayda rastlamadım. Öte yandan Bizans’ı korumak için İstanbul’u kuşatan surlar vardı. Fakat gemiler hava bozulduğunda mecburen çevredeki küçük limanlara sığınıyordu. Bu limanlardan Fenerbahçe’de var, Kalamış’ta var, Caddebostan’ında var. Bir de Bostancı’da var. Bu limanlara koskoca kara taşlar yığılmış ve rıhtım yapılmıştır. İstanbul’u kuşatmaya gelen Arap gemileri o taşların arkasına sığınıyordu. Çünkü kuşatmalar bazen 7-8 sene sürüyordu. Bu sebeple kıyılarda genellikle ticaret ve harp limanları vardı. Mesela Galata büyük bir ticaret limanıydı. İçinde Bizans’ın harp gemilerinin olduğu Haliç zaten bir harp limanıydı. O yüzden sahilde yüzmeye, eğlenceye ayrılmış alanları pek görmüyoruz.
Ancak Osmanlı döneminde İstanbul’da deniz hamamları olduğunu biliyoruz, öyle değil mi?
Bizans’ın deniz hamamı var mıydı yok muydu en ufak bir bilgimiz yok. Deniz hamamından kastettiğimiz şey, denizin içindeki etrafı kapalı olan bir bölmedir. Genellikle kadınlar girer. Erkekler için olanı da vardır. Mesela Karaköy köprüsünün Haliç tarafında böyle bir hamam vardı. Orada bir dönem denize giriliyormuş. Fotoğrafını görmüştüm. Bir defa da orada denize giren birisiyle karşılaşmıştım. Daha talebeyken bisikletime plaka almam gerekti. O kadar eziyet ediyorlar ki adama, bir tanıdık bulmak zorunda kaldım. Uzaktan akrabamız olan Unkapanı Polis Merkezi’nin baş komiserine gittim. O dönemde de hayatımda oralara gitmişliğim yok. Evden sabah çıktım ve yarım gün karakolu aradım. Meğer orayı Küçükpazar diye aramam lazımmış. Atatürk Köprüsü’nün başındaydı o karakol. Sonra onu da yıktılar. Komiseri orada buldum. İşlerimi halletti. Yanıma da bir polis verdi. Karakoldan trafik müdürlüğüne gidiyoruz. O tarihte trafik müdürlüğü Tünel’de bir ara sokaktaydı. O sırada polisle sandalla karşıya geçerken, “Biz gençken burada denize girerdik” dedi. Hatta bir arkadaşının orada öldüğünü de anlatmıştı. Yani oradan da biliyorum ki Haliç’te herkes suya giriyor, yüzüyordu.
Haliç o dönemde yüzülecek kadar temizdi öyleyse?
Bir fotoğraf gördüm, halkın güzel bir espri ile tuzluk biberlik dediği, önü arkası yuvarlak küçük vapurlar vardı. Kaldırılmış olmaları da başlı başına bir hatadır. Nasıl Venedik’in vaporetto denilen gemileri vardır, onun gibi bu vapurlar da İstanbul’a özgü olarak yaşatılabilirdi. Çok şirin bir şeydi onlar. Eyüp’e kadar giderdi. Hatta Kâğıthane deresinin ağzında bir tane iskelesi vardı. Yani o fotoğrafta gördüğümüz kadarıyla insanlar vapurla giderken Haliç’te denize girebiliyordu.