17. yüzyıl sonlarında sistematik olarak yelkenli gemilere geçen ve bunu uzun süre devam ettiren Osmanlı donanması, atalet dönemine girdiği bir zaman diliminde, 1770 yılında yaşadığı Çeşme bozgunuyla derin uykusundan uyanmıştı. Kaptanıderyalığa getirilen Cezayirli Gazi Hasan Paşa tarafından başlatılan modernleşme programı doğrultusunda denizcileri eğitmek ve disiplin altına almak için Kasımpaşa’da Kalyoncular Kışlası inşa edildi ve kalyonculuk yeni bir ocak olarak ortaya çıktı. Levent Çiftliği olarak bilinen saha, deniz erleri için I. Abdülhamid tarafından tahsis edildi. Osmanlı hizmetine girmiş bazı yabancı gemi inşa mühendislerinin rehberliğinde, Avrupa tarzında yeni gemiler yapıldı. 29 Nisan 1775’te Tersane-i Âmire’de Hendesehane kurularak, deniz subayı adaylarına teknik eğitim vermenin yolu açıldı.
Deniz teknolojisinde yaşanan son gelişmeleri takip etmek ve bunları İstanbul’da uygulamak isteyen III. Selim, Avrupa’ya gönderdiği gözlemcilerden aldığı raporlar yardımıyla denizcilik alanında yapılması gerekenlerin bir nevi envanterini çıkarttı. İşe yasal, idari ve eğitimle ilgili çalışmalarla başlayarak denizcilik işlerinin başına, güvendiği Küçük Hüseyin Paşa’yı getirdi. Şubat 1805 tarihli Bahriye Kanunnâmesi uyarınca Tersane-i Âmire içerisinde bir hastane kuruldu.
Denizciliğin yasal, idari ve eğitimle ilgili altyapısını belirli bir nizama kavuşturan III. Selim, donanmanın teknik modernizasyonuna girişti. Bilhassa ocaklık ya da avarız yöntemleriyle temin edilen, gemi inşa ve kalafatlama malzemelerinin iyi bir iş bölümüyle tersanedeki mahzenlerde depolanması ve yeri geldiğinde kullanılması için çalışmalar yapıldı. Üç ambarlı kalyon, kapak, fırkateyn, korvet, şalope, şehtiye, ateş gemisi, uskuna, kırlangıç, trabago ve şebek gibi yelkenli gemilerin inşası hızlandı. Bu hareketlilik atıl vaziyetteki eski tersaneleri canlandırdığı gibi yeni tersanelerin de inşasına zemin hazırlamıştır. Başta Tersane-i Âmire (İstanbul) olmak üzere Midilli, Sinop, Karadeniz Ereğlisi, Bartın, Amasra, Misivri, Kalas, Rodos, Kemer, Kıbrıs, Limni, Bodrum, Gemlik, Kal‘a-i Sultânî (Çanakkale), Silistire, Sohum ve Çingâne İskelesi (Varna’nın kuzeyinde) gibi tersaneler bunlar arasında sayılabilir.
1798 yılında, önceki ahşap kalafatlama platformlarının yerine kârgir platformlar yapılarak uzun ömürlü olmaları sağlandı. Bu dönemde benimsenen teknolojilerden biri de Fransızların kullandığı kuru havuz sistemiydi. Bu sistem uyarınca, gemiler sudan arındırılmış kuru bir havuz içerisinde tamir ya da inşa ediliyor, daha sonra deniz yönündeki havuz kapakları açılıp içeriye su alınıyordu. Böylece kuru ortamdaki gemi, denize doğru yüzdürülebiliyordu. Fransız mühendis Le Brun’un 1794-95’te geliştirdiği yeni gemi indirme sistemi sayesinde, gemiler eskiden olduğu gibi tamamen karada inşa edilmeyecekti. Bunun yerine, lumboz seviyelerine kadar karada, diğer üst yapılar ise denize indirildikten sonra tamamlanacaktı. Yaklaşık 40 yıl kadar sürdüğü anlaşılan bu yeni yöntem, gemi indirme sırasında keresteler üzerine binen basıncı azaltmakla kalmıyor, işçi sayısında da tasarruf sağlayarak ekonomik fayda sağlıyordu.