19. yüzyıldan itibaren petrol ve ideoloji karışımı bir yapının şekillendirdiği Ortadoğu’da -başta Basra Körfezi ülkeleri olmak üzere- bugün pek çok ihtilafa ve gerilime yol açan sınırların belirlenmesinde temel aktörler Batılı devletlerdir. Sömürge sürecinde İngiltere ve diğer Batılı devletlerin müdahalesi ile çizilen sınırlar, âdeta bölgedeki doğal kaynakların paylaşılıp yağmalanmasının da bir haritasını yansıtmaktadır.
19. yüzyılın başından itibaren Ortadoğu, Batı’nın sömürgeci güçleri olan İngiltere, Fransa ve Rusya’nın ekonomik ve siyasî nüfuz elde etmeye yönelik paylaşım mücadelesine sahne oldu. 1916’da İngilizler ile Fransızların imzaladığı Sykes-Picot Antlaşması bu paylaşımı resmîleştirirken, hegemonya alanlarının da sınırlarını çizdi. Doğu ile Batı arasındaki geçiş kapısı olan bölgenin jeopolitik özellikleri, Batılı işgalcilerin nüfuz ve güç elde etme mücadelesinde iştah kabartan bir saik idi. Bu nedenle, uluslararası sisteme hâkim olan süper güçler ekonomik ve siyasî menfaatleri doğrultusunda Ortadoğu’daki sınır ihtilafları ve anlaşmazlıklarına doğrudan müdahil oldular.
Bölgedeki sınırların şekillenmesinde, Rus-İngiliz-Fransız kuvvetlerinin hırs ve menfaate dayalı 100 yıllık nüfuz çatışması belirleyici olmuştur. Özellikle Hindistan’daki koloni yönetiminin sınırlarını güvence altına almak, çıkarlarını korumak ve daha geniş stratejik alan sağlamak gayesi İngiltere’yi bölgenin haritasının şekillenmesinde öne çıkardı. Çeşitli ekonomik imtiyazlar elde ettikleri İran’ın politik kararlarının yanında sınır konularına dâhil olmaları da bunun bir sonucudur. İngiltere -herhangi bir bölgesini ele geçirme niyetinde olmamasına rağmen- Basra Körfezi, Afganistan, Sîstan ve Belûcistan’ı takiben Horasan’ın kuzeydoğusundan Mekran sahiline uzanan, İran’ın kuzeyinden güneye doğru inen doğu sınırlarının çizilmesinde başat aktördür.
İngilizlerin dâhil olduğu İran-Irak sınır ihtilaflarından en önemlisi Şattülarap kavgasıdır. Tarihî bir geçmişi olan İran-Irak sınırının ilk tespiti 1639’da Osmanlılar ile Safevîler arasında imzalanan Kasrışîrin Antlaşması’na kadar uzanır. 1847’de Osmanlılar ile Kaçarlar arasında imzalanan ve 1913’te tekrar onaylanan antlaşmaya göre, Osmanlı Devleti Hürremşehir ve geleceğin Abadan şehrini İran’a bırakıyor, karşılığında Şattülarap’ı alıyordu. 1869 yılına gelindiğinde, sınırın tam olarak çizilmesi konusunda nihaî bir anlaşmanın kaçınılmazlığına rağmen bu konuda ilerleme sağlanamamıştı.
1. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde, İngiliz ve Rus güçleri sınırda ve özellikle de Şattülarap’ta nihaî bir çözümü zorlamak için yeniden müdahalede bulundular. 21 Aralık 1911’de Tahran’da gerçekleşen oturumda, 1847 yılında yapılan anlaşmaya ek bir protokol imzalandı ve karma komisyonun yeniden canlandırılması kararlaştırıldı. 17 Kasım 1913 tarihli İstanbul Protokolü’nde, antlaşmanın Avrupalı sponsorları, mevcut şartların İngiltere’nin menfaatlerine uygun olduğunu gördüler. Bu protokol ile İngilizlerin İran’dan aldığı petrol imtiyazı, onları İran’ın iç ve dış işlerine müdahale eder bir pozisyona getirmişti. Artık 20. yüzyılın ilk yarısında İngiltere, İran’ın dış politikasına da müdahil olmaya başlamıştı.
Devamı Derin Tarih Kasım Sayısında…