1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı ordusundan 200 bin civarında askerin esir düştüğü tahmin edilir. Osmanlı Devleti esir düşen İtilaf Devletleri askerleriyle ilgili olarak şeffaf bir tutum sergilerken, İngilizlerin kendi esirleri hakkında bu yönde bir teşebbüste bulunduğunu söylemek güçtür.
Irak Cephesi ve civarındaki cephelerde İngilizlere esir düşen Türk askerleri öncelikle Bağdat’a getirilir. Sorgulama sonrasında Basra’ya gönderilen esirler çalıştırılmak üzere burada tasnif edilir. Bir kısmı Kûtül‘amâre veya Bağdat tarafına yollanır. Vaziyete göre Hindistan’a da sevkleri yapılır. Hindistan’a getirilenler önce Bombay’da tutulur; buradan ülkenin farklı bölgelerine sevkleri gerçekleşir.
26 Kasım 1916 tarihinde 65 Osmanlı subayının getirilmesiyle, ismini, içinde bulunduğu, Bombay yakınlarındaki şehirden alan Bellary esir kampı açılır. Kamp, kısa müddet sonra, 12 Mart 1917’de Kızılhaç heyeti tarafından ziyaret edilir. Heyet esirlere maddî yardımda bulunurken sorunlarını dinler; buradaki gözlem ve temaslar rapor haline getirilir. Kızılhaç’ın geldiği günlerde esir sayısı 500’dür. Sonraki günlerde 6 bini bulur. Türk esirleri şikâyetlerini Hilal-i Ahmer’e mektupla bildirebilmektedirler; lakin kendilerine Anadolu’daki yakınlarından mektup ulaştırıldığını söylemek zordur.
Buradaki esir subaylardan 156. Alay Kumandanı Yarbay Hasan Yetimi tarafından kaleme alınan layiha mühim bilgiler ihtiva etmektedir. 1916-20 yılları arasında kamptaki intiba ve gözlemlerini kaleme alan Yetimi’nin 71 sayfalık layihasında kampın açılışı, esirlerin gelişi, tercümanlar, binaların yerleşim durumu, yönetim, hastane, subayların ve erlerin vaziyeti hakkında bilgiler mevcuttur. Hasan Yetimi, Osmanlı esirlerinin Bellary’e getirilişini anlatırken, aralarında sivillerin de olduğuna dikkat çeker: “Kûtül‘amâre civarında ve Bağdat etrafında ve Deli Abbas ve Karatepe yörelerinde yapılan muharebelerde esir düşen ve kendilerini Türk kaydettiren üstsubay, subay ve erler. Önceki anılan mevzilere kadar düşman yayılması içindeki yerlerde kalmış ve başlangıçta İngiltere hükümetince savaş esiri olarak tanınmış olan memurlar ve emeklilerden Türk olanlar veya Türk din görevlileri ile ileri gelenleri. Halkın bir kısmı, yapılan ihbar üzerine yakalanarak birbiri ardı sıra 1917 miladi yılı ortasına kadar bu karargâha gönderilmişlerdir. Remadiye Grubu Kumandanı ve Türk kayıtlı bulunan üstsubay, subaylar ve Tatar Taburu, 1918 yılı ortalarında da 50. Tümenin üstsubay ve subayları buraya ulaşmışlardır.”
Esirler Bellary’de çetin günler yaşasalar da dinî vecibelerini yerine getirmeyi ihmal etmezlerdi. Kamp yönetimi mescit veya cami inşa etmese de, Türklerin ibadetlerine karışmıyordu. Esir askerler bir süre sonra mescit inşa ettiler. Esir düşen Bağdat müftüsünün verdiği izinle hutbe okunur, beş vakit namaz dışında bayram namazları da eda edilirdi. Erler için okuma-yazma kursu, bütün esirler için de İngilizce dil kursu açılmıştı.
Esir Türk erlerine maaş verilmiyordu. Sigara, şeker ve çay dışında birçok şeye para ödemek zorundaydılar. Çoğu, sabahları 3-4 saat İngilizlerin angarya işlerinde çalıştırılan erlerin bir kısmı burada ticarete atılmıştı. İngilizlerin izni olmadan ticaret yapmak yasak olmasına rağmen bu yasağı delenler vardı. İngilizler tarafından kendilerine maaş verilen esir subaylar, erlere kıyasla ayrıcalıklı konumdaydı; günlerini okumak, dil öğrenmek ve sosyal faaliyetlerle geçirirlerdi. Musiki ve spor cemiyeti de kurulmuştu. Bölük ve tabur çavuşları esirler arasından seçilip maaşa bağlanmıştı. Bazılarının maaş ve mevkilerini kaybetmemek için esirlere zulmettiğini de vakidir. Esir subaylar izin kâğıdı ile kamp dışına çıkıp dolaşabilirken, erler bunu hayal bile edemezdi. Tel örgüye yaklaşmak vurulma nedeniydi. Vurulup da hayatta kalan, en az bir ay hapis cezasına çarptırılırdı.
Devamı Derin Tarih Kasım Sayısında…