Kısa süre önce Fransa ve Cezayir arasındaki diplomatik ilişkilerde kopuş yaşandı. Cezayir, hava sahasını Fransa’nın savaş uçaklarına kapattı. Cezayir’in bağımsızlığına kavuştuğu 1962 yılından beri iki ülke arasında ilk defa bu kadar sert rüzgârlar esiyor. Bu kararın ilk gerekçesi Fransa’nın Cezayir vatandaşlarına uyguladığı vize rejimini giderek zorlaştırmasıydı. Fakat çatışmanın arka planındaki gerçek neden Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un diliyle ifadesini buldu. Derinlerdeki sorun, Fransızların Cezayir’de uyguladığı soykırımın sorumluluğunu kabul etmeye yanaşmaması ve üstünlükçü üslubunu devam ettirmesiydi. Şöyle demişti Macron: “Cezayir’in bir ulus olarak inşası, izlenmesi gereken bir fenomendir. Fransız sömürgesinden önce Cezayir ulusu var mıydı? Soru bu. Türkiye’nin Cezayir’de oynadığı rolü ve kurduğu hâkimiyeti tamamen unutturabilmesi beni büyüledi ve tek sömürgecinin Fransa olduğunu açıklamak, bu harika. Cezayirliler buna inanıyor. Resmî tarih Türkiye’nin propagandasının etkisiyle yeniden yazılarak, Fransa’ya düşmanlık üzerine inşa ediliyor.”
Macron’un, Osmanlı İmparatorluğu’na yönelik ithamları sömürgecilik literatürünün ortaya koyduğu parametreleri karşılayamadığından mesnetsiz, sığ ve politik bir çerçevede kalacaktır elbette. Fakat Fransa’nın, “Cezayir’in uluslaşmasına yaptığı katkı”, hatta “Fransa olmasaydı, Cezayir diye bir ülke olmazdı” anlamına gelecek açıklamalar, iki ülkenin tarihi algılamasını yeniden tartıştıracak düzeyde önemlidir. Orta ve uzun vadede ikili ilişkilerin değişime uğrayacağını söylemeye lüzum yok. Fransa, sömürgecilik döneminde istilâ ve vahşetlerine gerekçe olarak sunduğu “medenileştirici misyon” söyleminin uzantısı olarak üstünlükçü dilini sömürge sonrasında da hep muhafaza etti. Dolayısıyla Macron’un çıkışı “aykırı” olarak nitelenemez.
Fransa’nın sömürgeci barbarlığını en acımasız ve yoğun şekilde sergilediği ülke olan Cezayir, sömürgecilik olgusunun genel manada en karakteristik kurbanıdır da. Cezayir’in şehirleri ve kırsalı işgalin gerçekleştiği 1830 senesinden itibaren 132 yıl boyunca en kanlı saldırılar ve katliamların hedefi olmuştur. Bir ulus inşa etmeyi bir kenara bırakalım, Fransa yalnızca gösterdiği fiziksel vahşetle değil, Cezayir’in etnik, dinî, kültürel kimliğini doğrudan hedef alarak da bu halkı yok etme niyetini sonuna kadar göstermiştir. Buna mukabil Cezayir’in bir millet olarak kendisini inşa süreci, Ulusal Kurtuluş Cephesi’nin (FLN) Fransa’ya karşı bağımsızlık savaşını ilan ettiği 1 Kasım 1954 tarihinde başlamıştır. Fransa’nın böylesi bir inşa sürecine yegâne katkısı ancak “istiklalin kendisinden söküp alınacağı düşman” sıfatıyla savaşta yer almasıdır.
Fransız düşünür Edgar Morin’e göre modern Batı sömürgeciliğinde medeniyet ve barbarlık birlikte hareket etmiş, hatta medeniyet denilen olguyu barbarlık tetiklemiş ve doğurmuştur. Kasım ayında filizlenen Cezayir bağımsızlık mücadelesi sekiz yıllık bir savaş döneminin ardından kesin bir zafer kazandı. Ancak Fransa’nın sömürgecilikten kalma söylem ve pratikleri bütünüyle sona ermedi. Morin’in sözünü ettiği barbarlığın boyutlarını hatırlamak ve yeniden ele almak, Fransa’nın Cezayir’e yönelik resmî ve siyasî söyleminin bir illüzyondan ibaret olduğunu bir kez daha ortaya koyacaktır.
Devamı Derin Tarih Kasım Sayısında…