Eduardo Galeano o meşhur Aynalar kitabında “Yahudi avı her zaman için bir Avrupalı sporu olmuştur. Şimdi ise bu sporu hiçbir zaman yapmamış olan Filistinliler diğerlerinin hesabını ödüyorlar” der. 11 Eylül’ün üzerinden geçen 20 senenin ardından bir coğrafyanın bütün dinamikleriyle paramparça oluşunu seyrederken benim de aklıma bu söz geliyor. Evet, bu sporu hiçbir zaman Afganistan, Irak, Mısır ya da Filistin halkı yapmadı; ancak emperyalistlerin kurduğu oyunların hesabını hep onlar ödedi. Yakın tarihin bir dönüm noktası olan 11 Eylül hadisesinden dolaylı olarak sorumlu tutulan ve kısa sürede işgal edilen Afganistan ile uluslararası ilişkiler ve dengeler de değişti.
Dönemin ABD Başkanı George W. Bush 20 Eylül’de Kongre’de yaptığı konuşmasında ABD’nin amaçlarını, terörizm ve diktatörlükle mücadele ederek barışı sağlamak, büyük güçler arasında iyi ilişkiler kurmak, dünyanın her yerindeki özgür ve açık toplumları desteklemek olarak açıklamıştı. Yeni bir küresel düzen ilanı olan bu açıklamadan sonra da politik, ekonomik, askerî ve toplumsal dönüşümler görünür hale geldi. ABD’nin en önemli propaganda aracı olan Hollywood da bu hedefler doğrultusunda Washington’ın sözcülüğünü üstlendi.
11 Eylül’den sonra Hollywood’da üretilen ilk filmler, işgal operasyonları adına Amerika’nın millî savunmasını meşrulaştırmaya yönelik Hıristiyanlık soslu militarist yapımlardı. Hollywood sinemasında İslâm’ı ve Doğu toplumlarını terörle eşdeğer tutma, Amerikan askerlerini de kurtarıcı olarak gösterme çabası Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra bir klişe haline geldi. Ciddi reklam kampanyaları ve dev bütçelerle gişe rekorları kıran bu yapımlar hâlâ anılmaya devam ediyor. Örneğin gençler tarafından büyük beğeni ve hayranlıkla takip edilen Marvel Evreni’nin ilki olan Iron Man bir çizgi romandan uyarlamadır. Bu çizgi romanda baş karakteri kaçıranlar Çinlilerken, Hollywood uyarlamasında Raza adlı Arap liderin yönettiği bir terör grubudur. Ayrıca Marvel Evreni diye adlandırılan, mitolojik öğelerle bezeli fantastik film serilerinin, gelecek dizaynı ve öngörülerinde bulunması ve transhümanizme hazırlık olarak görülmesi üzerine pek çok akademik çalışma da yapılmaktadır.
2001’den itibaren sahadaki vahşiliği meşrulaştırmak, kendi davalarındaki sözde haklılığı ispat etmek için yüzlerce film üreten Hollywood sinemasına Amerikan seyircisi bile çoğunlukla sırtını dönüyor. Örneğin, In the Valley of Elah, Home of The Brave, Stop-Loss gibi büyük bütçeli filmler ABD’de gişede başarısız oldu. 2003 yılında gösterime giren, yapımcılığını Alain Brigand’ın üstlendiği 11’09”01 adlı film ise diğer bütün filmlerden ayrışarak 11 Eylül sürecine ilişkin geçen 20 yılın en çarpıcı yapımı oldu. Yapımcı Brigand dünyanın değişik bölgelerinden 11 yönetmene 11 Eylül saldırılarını anlatan kısa filmler yaptırdı. İran, Mısır, Fransa, Bosna Hersek, Burkina Faso, İngiltere, Meksika, İsrail, Hindistan, ABD ve Japonya’dan yönetmenlerin yapımları toplanarak 11’09’’01 adı ile 2003 yılında gösterime girdi. Bu filmlerin içinde İngiliz yönetmen Ken Loach ve Amerikan vatandaşı Sean Penn’e ait filmlerse hâlâ Amerikan hükümetinin yediği en büyük tokat olarak anılmaktadır.