Medeniyet dünyamızın envanterini çıkartmak için hiç şüphesiz önce yazma eserlere müracaat etmek gerekir. Kendine mahsus bir yazım tarzı olup, matbaada basılmamış dolayısıyla elle kaleme alındığından nâşi “yazma” adını taşıyan bu eserleri tetkik edenler, bir şeyi fark edeceklerdir. Hamdele ve salveleyle başlayan yüzlerce varak, eserin sonu olan “hatime” kısmına kadar noktasız gelir. Yani eser başlar, başladığı gibi hiçbir bölünmeye mahal vermeden biter; velev ki başlık başlık olsun.
Nokta koymak, nokta atışı bilgi vermek modern dünyanın işidir. Modern insan, biraz da pozitivizmin tesiriyle net bilgilere ulaşmak ister. Oysa geleneksel dünyanın efsunlu koridorları buna müsaade etmez; zira zaman telakkisi farklıdır bizim kudemanın…
Osmanlıların menşei, Osmanlı Beyliği’nin kuruluşu meselesini de böyle bir çerçeve (framework) içinde değerlendirmek gerekir. Bütün bu tartışmaların 20. yüzyılda başlaması bu tezimizi ispata kâfidir sanırım. Mesele tamamen modern tarih yazımı ile alakalıdır. Zira Osmanlı İmparatorluğu’nda kuruluş tarihi belirleme, hangi boya mensup olduklarını gösterme çabası da yine modernleşme serüveninde, yani Sultan II. Abdülhamid devrinde karşımıza çıkmaktadır.
Bununla birlikte ilk devre ait tartışmaların temel saiki kaynak kifayetsizliğidir. Bugün vesika sayısının yüz milyon olduğu tahmin edilen Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi’nde Osman Bey’e ait vesikanın adedi ikidir. Bunların biri vefatından biraz evvel, diğeri de vefatını müteakip olmak üzere kayda alınmış vakfiye kayıtlarıdır: Asporça Hatun ve Mekece Zaviyesi vakfiyesi. Bundan maada Osman Bey’e yakın dönemde tutulmuş vakfiye ve tahrir kayıtları, sıhhati meşkuk İbrahim Artuk tarafından neşredilen bir sikkedir ilk elden kaynaklarımız. Yazılmış eserler de kuruluşa nazaran geç dönemde kaleme alınmıştır. Bu sebepten Colin Imber Osmanlı’nın kuruluşu ile ilgili “kara delik” tabirini kullanmaktan geri durmamıştır. Ancak bunun yanında karineler, karşılaştırmalı okumalar, nümizmatik ve arkeolojik çalışmalar ilk devre ait bilgileri takviye etmektedir.
Tarihî ananeye göre büyük Türk hakanı Oğuz Han’ın altı erkek evlâdı vardı. Bunlar orduda veyahut şölen denilen ziyafetlerde hanın sağ ve solunda otururdu. Sağ taraf, Moğolların aksine Türklerde daha muteber addedilirdi.
Bozoklar denilen sağ tarafta Gün Han, Ay Han, Yıldız Han; Üçoklar denilen sol tarafta Dağ Han, Deniz Han, Gök Han isimli çocukları otururdu. Ok, kadim Türkçede boy mânâsındadır. Bu altı evladın idaresi altındaki 4 boydan 24 boy teşekkül etmiştir. Osmanlılar da kendilerini Kayı boyunun Karakeçili aşiretine nispet etmiştir ki bu boy Gün Han’a mensuptur. İtibar sırasına göre Reşidüddin’e göre bir, Kaşgarlı Mahmud’a göre ikinci sıradadır Kayılar. Kayı, muhkem, kuvvet ve kudretli mânâsındadır. Ongunu şahin olup damgası iki ok bir yaylı oktur.