Devlet ve devlet yetkilileri tarafından vatan haini olarak görülen Kırım Tatarları, Orta Asya’ya ulaştıklarında, spetsposelenie (özel iskân kampları) adı verilen bir tür ceza rejimi altında yaşamak zorunda bırakıldılar. Bu gayrıresmî kampların etrafı dikenli tellerle çevrilmişti ve MVD’nin Otdel spetsposelenii (Özel İskan Birimi) tarafından yönetiliyorlardı. Bu kamplarda yaşayan Tatarlar bu memurları tiksinti ile yâd ederler. Kırım Tatarlarının hane reisleri üç günde bir bu birime ailedeki ölümler, doğumlar, işlerde kaydedilen ilerleme vs. noktasında özel bir açıklama raporu vermek zorundaydı. Yerleştirildikleri bölgeyi terk edenler tutuklanıyor, beş yıl ağır çalışma cezasına çarptırılıyordu. Kırım Tatarları komutanların bu kampların Tanrısı ve Çarı olduklarını ifade ederler.
Özbekistan’da yaptığım mülakatlarda, Karım Tatarları tarla ve fabrikalarda 12 saat boyunca çalışmak için tan yeri ağarmadan uyandırıldıklarını anlattılar. Yerleşim alanlarındaki hayat şartları dayanılmazdı. Sürgüne gönderilenlerin çoğu fabrikaların hemen yanına inşa edilen barakalarda, çukurlarda veya kerpiçten aceleyle inşa ettikleri basit kulübelerde yaşıyorlardı.
Kırım Tatarlarının bu dönemde Sovyet vatandaşı olarak hiçbir hakkı yoktu. Bir Kırım Tatarı iskân kampında vefat eden annesinin son sözlerinin “soyu devam ettir” olduğunu söylemişti. Ne var ki bu basit görev, Kırım Tatarlarının yeni çevrelerine adapte olmada yaşadıkları güçlükler yüzünden güçleşmişti. Yazları aşırı kurak geçen çöl vahası şartlarıyla Özbekistan’ın tabii ortamı (yüksek Fergana Vadisi hariç) Kırım Tatarlarının Karadeniz kıyısındaki yurtlarının ikliminden çok farklıydı. Yarımadanın yayla ve vadilerinde yahut Yalıboyu kıyılarında yaşamış olan Kırım Tatarlarının çoğu, kurak Özbekistan topraklarının iklimine alışkın değildi. Özbek hastaneleri bu dönemde sıtma, dizanteri, gıda zehirlenmesi, sarı humma ve suyun daha temiz olduğu Kırım yarımadasında görülmeyen diğer bağırsak hastalıklarına karşı bağışıklığı bulunmayan Kırım Tatarı ile dolup taştı. Çok sayıda kadın ve çocuk hayatını kaybetti.
Sürgündekilerin büyük kısmı Kırım’ın kırsal bölgelerinden geliyordu ve NKVD (İçişleri Halk Komiserliği) kaynaklarına göre Kırım’ın şehirlerinden 18.983 kişi sürgün edilmişti. Birkaç Kırım Tatarı çiftçi toprak açlığı çeken Özbek vahaları ve kalabalık Fergana Vadisi’nde arazi edinmişti. Köylülerin büyük kısmı madenlerde veya fabrikalarda iş bulmaya zorlandı. Bu madenler ve fabrikalar Taşkent gibi büyük şehirlerdeydi.
Taşkent civarındaki Çirçig, Angren, Gülistan ve Yangi-Yul gibi kasabalarda veya Fergana Vadisi’ndeki Margilan, Andican, Namangan ve Fergana kasabalarında yerleşik Kırım Tatarları Alman işgali esnasında batı Sovyetler Birliği’nden bu bölgeye taşınan birçok fabrikada ağır işlerde çalışmaya zorlandılar. 1944 Mayıs’ındaki bir emirnamede, Stalin Özbek yöneticilere açıkça Kırım’dan gelen “özel yerleşimcilerin” sovhozlarda (devlet çiftlikleri), kolhozlarda (kolektif çiftlikler) ve fabrika yerleşim alanlarında köy tarımı ve sanayide “kullanılmak üzere” yerleştirilmelerini emrediyordu. Bir kaynağa göre, “Kırım Tatarları büyük ölçüde Orta Asya cumhuriyetlerinde sanayinin hızlı gelişimi için duyulan ihtiyacı karşılıyordu”. M. Goboglo ve S. Chervonnaia şunları kaydetmektedir:
“Özel iskân yerlerinde Kırım Tatarları ayrı bir rejime tabi tutuluyordu. Bu rejimin maksadı geleneksel üretim biçimlerinin yok edilmesiydi. (…) Bu insanlar savaştan önce Kırım’da köyde üretimle uğraşıyorlardı ve özellikle bahçıvanlık, şarap üretimi ve tütün yetiştirme becerileriyle ün kazanmışlardı. Yeni yerleşim bölgelerinde barakalara, sosyal konutlara, aceleyle inşa edilmiş geçici sığınaklara, fabrikaların yanındaki ek binalara yerleştirilen Kırım Tatarları, önceki mesleklerine bakılmaksızın, sanayinin çeşitli alanlarındaki ağır işlere aktarıldı.”
Kırım Tatarlarının Kırım topraklarındaki “millî kökleriyle” bağları kesilmişti. Bu kopuşa rağmen çok az sayıda Kırım Tatarı tarım becerilerini muhafaza edebildi. Geri döndüklerinde bunun sıkıntısını yaşayacaklardı.
Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında…