Osmanlı tarihini bir mataradan, aynadan, yelpazeden ya da miğferden dinlemek ister misiniz? O halde sizi mimar, sanat tarihçisi ve yazar Prof. Dr. Gül İrepoğlu’nun 16 yıllık emeğinin mahsulü olan Osmanlı Saray Mücevheri – Mücevher Üzerinden Tarihi Okumak isimli kitabına davet ediyoruz. Bilkent Kültür Girişimi (BKG) Yayınları’ndan 2012 yılında çıkan kitapta bu kez mücevherler Osmanlı tarihini anlatıyor, biz dinliyoruz. Gül İrepoğlu ise mücevherlerin o tılsımlı dilini çözmüş bir aracı olarak rehberimiz oluyor.
Elmas bir yüzük padişahın sırlarını fısıldıyor kulağımıza ilkin. Tam onun kuyusuna sermest ü şeydâ dalmışken az ötede görkemli bir sorguç yolumuzu kesiyor ve “Sultanın başı üstünde yeri olan beni dinlemeden geçemezsiniz” diye kafa tutuyor. Boyun eğmemek ne mümkün! Kulak veriyoruz, bilemezsiniz neler diyor. Derken bir gül bahçesinde buluyoruz kendimizi. Elmastan, zümrütten, yakuttan ve zebercetten dizi dizi güllerle bezeli altın kaplama bir beşik bu. Kapısından adım attığımızda kim bilir hangi şehzadenin incecik sesiyle ağlayışını işitiyoruz. Mahzun bir ninni teskin ediyor onu. Oradan bir arpa boyu uzakta az önceki şehzade muzaffer bir sultan olmuş selamlıyor bizi; elinde armudî biçimli altın kaplama dilimli bir topuz. Topuzun başı ve sapında altın çiçek yuvalar içinde yakut, zümrüt ve firuzeler, çiçek motifli zemin üzerine yayılıyorlar. Savaşın ürpertici soluğu bu mücevherle bir sanat eserinin mukaddes ışıltısına dönüşüyor o anda. Ve biz şaşkınlık içinde kitabın sayfalarında ilerlemeye devam ediyoruz.
Gül İrepoğlu’nun deyimiyle “tarihin öyküsü içinde can verilmiş mücevherler tarihleri, ayrıntıları, kullanımları ve belgeleriyle dizili sayfalarda”. Kitabın kurgusuna bir mimar olarak yaklaştığını belirten İrepoğlu, içeriği bir yapının planlama prensiplerini, önceliklerini gözeterek hazırlamış. Konuları ayırma, bilgileri derleyip yorumlamada sanat tarihçisi kimliği imdadına koşmuş. En can alıcı kısmı, yani muhteşem mücevherlere tarihin öyküsü içinde can verme, onların kendi ışıltılarını soluk bırakacak denli parlak hikâyelerini okura aktarma işlemini ise bir romancı hassasiyetiyle yapmış.
Arşiv belgeleri, mücevherlerin kullanım detayları, taşların anlamları ve göz kamaştıran parçaların coşkulu ve efsunlu hikâyelerinin yanında yolu Osmanlı sarayına düşen Avrupalı gezginlerin tanıklıkları da unutulmamış.
Kalkandan leğen-ibriğe, dürbünden sünnet takımına, ok ve yay kesesinden yüzük ve zihgire Osmanlı saray mücevherlerinin dilinden tarihi yeniden okumak için elimizde zengin bir kaynak var artık.
Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında…