Geçen ay 93 Harbi’nin kadın mücahidelerinden Nene Hatun’u ve Erzurum halkının Aziziye tabyalarında Rus işgalcilere karşı yazdığı destânı kaleme almaya çalışmıştık. Yazının sonunda da yaptığı kahramanlık karşısında Nene’ye nasıl teşekkür edildiğini sormuştuk. Gelelim cevaba…
Evvela Nene Hatun ve Aziziye mücahidleri bu destanı yazdığında meyyal-i inhidâm üzere olan devlet birkaç sene içinde -başta Sultan Abdülhamid’in idarî kuvvet ve kudretiyle sonra da milletinin desteğiyle- yeniden neşv ü nemâ bulacaktı. Sultan Abdülhamid nizamı tesis etmesiyle, saltanatının henüz başında ayağına dolanan 93 Harbi karşısında kendisini yalnız bırakmayanlara vefasını gösterecekti. Bunun en güzel örneklerinden biri müteaddid kereler tertibini vesile olduğu kampanyalardan biri olan “Evlâd-ı Şühedâ ve Ma‘lûlîn-i Guzât-ı Asâkir-i Şâhâne” iane kampanyasıdır. Bu ve bunun gibi ianeler yoluyla hem harp malûllerinin ve gazilerin hem de şehit yakınlarının ihtiyaçları karşılanmaya çalışılmıştır. Bu ianelerin hamisi ve en büyük bağışçısı da hep Sultan II. Abdülhamid ve ricâl-i devlet olmuştu.
Sultan Abdülhamid’in telgrafnâmesiyle beraber nusreti de Erzurum’a yetişmiş ve yaralar hızla sarılmıştı. Ancak ne var ki II. Abdülhamid Meclis-i Ayan azalarından eski Bahriye Nazırı Arif Hikmet Paşa, Ermeni Aram Efendi, Draç Mebusu Arnavut Esad Toptani ve Türk düşmanlığıyla meşhur Selanik Mebusu Yahudi Emanuel Karasu’dan oluşan bir heyet tarafından yapılan tebliğ ile hal’ edilmişti. Artık Nene de milletin geri kalanı gibi yetimdi. Çok geçmeden hakim olduğu coğrafyayı ve halklarını 600 sene boyunca sırtlanların mazaratından muhafaza eden Osmanlı yıkılacak yerini Türkiye Cumhuriyet’i alacaktı. Ne yazık ki Cumhuriyet -resmiyette olmasa da tatbikatta- şühedâ ve guzâtı Kurtuluş Savaşı’ndan evvel ve sonra şeklinde tasnif ederek “evvelkiler”e destek vermeyecekti. Kardeşini 93 Harbi’nde, oğlunu da Çanakkale’de şehit veren Gazi Nene de bu tasniften payına düşeni alacaktı. Hem ne almak… Nene’nin 30’lu 40’lı yıllarına şahit olan kudema, ağız birliği yapmışçasına onun kışın yakmak için nasıl tezek topladığını anlatır dururlardı. Bunlar eskilerin sözleri. Gelelim belgelerin ne dediğine…
Nene, Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye bir mektup yazarak ahvalini arzetti: “…Hiçbir sığınacak yerimiz ve tutunacak hiçbir desteğimiz yoktur. Belediyenin verdiği ayda 4 lira maaştan başka bir şey görmüyoruz. Geçen sene birer meccanî ekmek veriyorlardı, bu sene o ekmeğimizi de kestiler. Şimdi aç ve muhtaç bir vaziyetteyiz ve dileniyoruz da…”
Cumhurbaşkanlığı Genel Katibi Hasan Kemaleddin “Kemal” Gedeleç İnönü’nün talimatıyla konuyu Başvekil Şükrü Saraçoğlu’na havale eder: “Tarihimizin şanlı bir sahifesini teşkil eden Aziziye muharebesine fiilen iştirak etmiş olup halen her biri 90-100 yaşlarında, fakir ve çalışmaktan aciz ve Belediyenin verdiği beş liradan (aslında dört lira fakat katip hicabından yuvarlamış olmalı) başka bir yardım görmediklerinden dilenmekte olduklarına dair Erzurum Taşmescit mahallesinden Hüseyin kızı Nene ve Kadir kızı Name imzalarıyla gelen dilekçe Reisicumhurumuzun dikkatlerini çekerek tedkik buyurulmak üzere zati devletlerine takdimi emir buyurulmuş olduğundan bilece sunulmuştur.”
Yazı başvekilliğe ulaşınca ne mi yapılır? Tabi ki derhal dereği yapılır ve Nene’nin aldığı dört lira da kesilir. Böylece devletin belini büken büyük bir israfın (!) daha önü kesilmiştir. Saraçoğlu’nun duruma el koymasıyla Nene için zor günler geride kalmış daha zor günler gelmiştir.
Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında…