“Osman Paşa bütün medeni devletlerin askerî usul ve kanunlarında kumandanlığa layık ve elzem olan vasıfları ve istenilen ahlakı haiz olup hele en ağır işde telaşsızlığı ve her işe erbabını bulup istihdam edişi ve hazım ihtiyata riayetle beraber, temkinli davranışı ve harb esnasında süratle intikal gibi kıymeti ölçülemeyecek bir hasletin sahibi”dir. İbrahim Edhem, Plevne Hatıraları’nda bu çarpıcı tespitte bulunur.
Osmanlı coğrafyasının hemen her tarafında vazife ifa etmiş, askerliği uygulamalı olarak öğrenen paşanın, emri altındaki askerleri her zaman savaşa hazır tuttuğu, düşmanlarının tahmin edemeyeceği kadar hızlı hücum ederek başarı elde ettiği görülür. Duruma göre taktik ve strateji geliştirip kendini yenileyen bir askerdir. En kötü şartlar karşısında dahi teslimiyetçi davranmaz, pes etmezdi. Kendisine Plevne’nin savunma görevi verildiğinde, “Askerlik namusunu yücelteceğimden kimse kuşku duyamaz” diyecek kadar da onurluydu. Nitekim mağlubiyet diye bir kelimeyi tanımak istememiş, hadiseler olumsuz şekil aldığı zaman bile itidali, sükûneti ve itimadı sarsılmamıştır.
6 Ağustos 1876’da Sırp kuvvetlerini yenerek Zayçar’ı zapt etme başarısından dolayı ikinci rütbe ‘Mecidiye Nişanı’ ve ‘Müşir’ rütbesi ile taltif edilen Osman Paşa, erken yaşta mareşalliğe terfi ettirilince, ağlayarak kurmay başkanı Tahir Paşa’ya, “Tahir, beni müşir yaptılar, fakat ben bir şey yapmadım” diyecek kadar da mütevazıydı.
93 Harbi’ndeki 145 gün süren efsanevi Plevne savunmasında geliştirdiği sistemden döneminin önde gelen devlet adamları ve askerleri iltifatla bahsetmişlerdir. Mesela Osmanlı’nın hizmetinde de bulunmuş olan Helmuth von Moltke, onun yaptırdığı tabyalarla ilgili olarak şu ifadeleri kullanır: “Osman Paşa’nın Plevne’de yapmış olduğu yenilik bundan sonra istihkâm sanatında kuşatma usulünü değiştirmeyi icab ettirecektir.” Rus orduları Başkomutanı Grandük Nikola da hayranlığını şöyle dile getirir: “Ben kuşatma komutanı olduğum halde Osman Paşa’nın yaptıklarından ve istihkâmlarından çok istifade ettim.”
Hayret uyandıran bir vasfı da savaş esnasında düşmanına dahi değer vermesi, savaşı insan öldürmek olarak telakki etmemesidir. Nitekim huruç harekâtı esnasında Plevne’de yaşayan halk ordu ile gelmek isteyince, subayların buna karşı çıkmalarına rağmen Osman Paşa ahalinin de ordu ile gelmesi yönünde karar vermişti. 300 aileden müteşekkil bu halk kafilesi, askerî birliklerin ilerlemesine pek çok menfi tesirde bulunmuş, huruç hareketinin başarısız olmasında rol oynamıştır.
Gazi Osman Paşa, askerlerine zafer kazandıkları zaman nasıl davranmaları gerektiğini de bildirir, düşmana karşı yuha borusu çaldırmazdı. Bir keresinde yuha borusu çalanlara şunları söylediği kaydedilir: “Evlatlar, bizim vazifemiz âdil ve yardımcı olan Cenâb-ı Hakk’a şükretmektir. Düşmanımızı mağlup eden kuvvet, Allah’ın adalet kılıcıdır. Yuha çağırmak mağlup ve zelil olan düşmana mağrurca bir hakaret demek olup bu ise âlicenap olan Müslüman askerlerinin şanına yakışmayacağından bundan sonra her hücumda Allah Allah ve her zafer ve takipte Elhamdülillah naralarıyla dilimizi süsleyelim.”
Bu örnek şahsiyeti bikakkın tanımak ve tanıtmak temennisiyle…
Devamı Derin Tarih Nisan Sayısında…