Avrupa Birliği’nin kabul ettiği resmî dillerden birinin Arapça kökenli olduğunu biliyor muydunuz? Bugün Malta adalarında konuşulan yerel dilin çok büyük bir kısmı Arapça kelimelerden oluşuyor. Hatta bu garip durum Malta’ya yolu düşenleri havalimanına iner inmez karşılar. Türkçeye hiç yabancı olmayan “dhkul” (duhul/giriş) ve “hurug” (huruç/çıkış) ifadeleri tabelalarda hemen dikkatimizi çeker. Günlük hayata bu kadar sirayet eden Arapçanın, Akdeniz’in ortasındaki bu küçük adalara gelişi ise yaklaşık 1200 yıllık bir tarihe sahip.
Müslümanların Malta’ya ilgisi, esasında Sicilya’yla ilişkilerine dayanıyor. Akdeniz’in en büyük adası olan ve İtalya’nın güneyinde bulunan Sicilya, ticaret yolları bakımından önem arz eden konumuyla tarihte birçok devletin iştahını kabartmıştır. Müslümanların bu adayı fethetmek için düzenlediği ilk sefer ise Şam Valisi Muâviye b. Ebî Süfyan’ın emriyle, 652 yılında başlatıldı. Zayıf bir donanmayla çıkılan bu sefer, Bizans İmparatorluğu’nun hâkim olduğu adayı ele geçirmeye yetmedi. Teşebbüsler Emevî Devleti kurulduktan sonra da devam etti; ancak yine başarılı bir sonuç alınamadı.
Abbâsîler döneminde Bizans’ın adayı güçlü bir donanmayla tahkim etmesi, Müslümanları fetih düşüncesinden bir süre uzaklaştırdı. Bunun yerine ticarî ilişkiler kurma yoluna gidildi. İfrikiyye vilayetine (günümüzde Tunus, Cezayir ve Libya’yı kapsayan bölge) atanan İbrahim b. Ağleb, 805 yılında Sicilya yönetimiyle 10 yıllık barış anlaşması imzaladı ve bu anlaşma oğlu Ebü’l-Abbas Abdullah tarafından da devam ettirildi. Ne var ki 826’da Bizanslı donanma komutanının Sicilya valisine karşı isyan başlatması ve Ağlebîlerden yardım istemesi üzerine bu anlaşma bozuldu. 827 yılında başlayan bir dizi fetihle bölge, yıllar içinde Ağlebîlerin yönetimi altına girdi. Sicilya ve çevresinde üstünlük sağlanmasıyla beraber Malta’ya da asker gönderildi. Ağlebî kumandanlarından Ahmed b. Ömer yönetiminde yola çıkan bir donanma 29 Ağustos 870’te (h. 28 Ramazan 256) adayı fethetti.
Adada kalıcı imar faaliyetlerine girişen Ağlebîler, inşa ettikleri tersaneyle ellerini güçlendirdiler. Elverişli iklim şartlarından yararlanarak zirai üretimi artırdılar. Melita adlı şehrin ismini Medine olarak değiştirerek başşehir ilan ettiler. Arap ve İslâm kültürü adada bu dönemden itibaren tesirini göstermeye başladı. Yakın tarihte yapılan arkeolojik çalışmalarda, Ağlebîler döneminden kalma yapılara ve madeni paralara rastlanması bu durumu kanıtlar nitelikteydi. Ağlebîler adadaki Hıristiyanların özgürlüklerine müdahale etmemiş, vergilerini vermeleri şartıyla kendi dinlerini yaşamalarına da izin vermişti.
Devamı Derin Tarih Nisan Sayısında…