Tarihî araştırmalara kaynaklık eden, aynı zamanda kendisi de bir tarihî araştırma mahsulü olan biyografik eserler genellikle mevzubahis edilen kimse hakkında ulaşılabilen bilgiler tüketilene kadar yazılır ve yazılabilecek yeni bir şey kalmayınca nihayet bulur. Lakin Hz. Muhammed’in (sas) biyografileri, yani siyerler her çağda yazılmaktadır. Burada amaç, daha önce dile getirilmemiş şeyleri gün yüzüne çıkarmak değildir. Maksat sadece malumat vermek olsaydı, işbu kaynaklarla iktifa edilirdi. O halde bu siyer üretme eyleminin, zamanın ve coğrafyanın sosyo-kültürel yapısı değiştikçe farklı bir peygamber anlatısına ihtiyaç duyulmasından ileri geldiğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla her siyer yazarı kendi döneminin taleplerini göz önünde bulundurarak ve kendi birikimini yansıtarak alternatif bir metin ortaya koymaktadır. Yani bir kez yaşanmış bir hayat, bin defa anlatılmıştır ve anlatılmaya devam edecektir.
Hz. Muhammed’in hayatını ele alan kaynakların başında delailü’n-nübüvve eserleri gelir. Peygamberin olağanüstü ve mucizevi hususiyetlerini öne çıkartan bu tarz eserler duygusal yoğunluk barındırmaları hasebiyle Müslümanlar arasında diğer biyografik türlere nazaran daha fazla rağbet bulmuştur. Tarihçiler kitaplarda geçen hadiselerin sıhhat derecesini sorgulamakla mükelleftirler; oysaki ahali için bu husus bir ehemmiyet teşkil etmez. Mezkûr eserler inananlara peygamber sevgisi aşılaması, inanmayanlara nübüvvet delilleri getirmesi özellikleriyle bir hayli işlevseldir.
Osmanlı halkının geleneksel İslâm anlayışının peygamber sevgisi üzerine kurulu olduğunu gösteren birçok karine mevcuttur. Mevlid olarak maruf Vesîletü’n-Necât, Yazıcıoğlu biraderlerin kaleme aldığı Envârü’l-Aşıkîn ve Muhammediyye gibi toplumda çokça rağbet gören bu eserlerin teması çoğunlukla “muhabbet-i Muhammedî”dir. Çok okunmakla beraber pek zikredilmeyen bir eser, Altıparmak Tarihi olarak meşhur olup Muhammed b. Muhammed Altıparmak’a aittir. Molla Miskîn’in Farsça telif ettiği Meâricü’n-Nübüvve adlı eserinin tercümesidir. Doktora çalışmamızda eserin yurt içi ve yurt dışında 150’ye yakın nüshasını tespit ettik ki bu ciddi bir sayıdır.
Bu eserdeki ilginç rivayetlerden birinde1 Hz. Muhammed’in vefatından sonra biri Hz. Ali’nin (ra) huzuruna gelir. “Sana birkaç sualim var ve bunu ancak peygamberin vasisi bilir” der. Malum olunduğu üzere tarih boyunca Hz. Ali ilmin kapısı olarak tavsif edilmiştir. Ona nispet edilen metinlerden oluşan Nehcü’l-Belâga, onun edebî, hikmetli ve veciz sözlerini ihtiva eden bir eserdir. Binaenaleyh bu soruların muhatabının Hz. Ali olması bizi şaşırtmamaktadır. Ardından Hz. Ali “Sor bakalım!” deyince adam sorularını sıralar. Bunlara geçmeden evvel okurlara bir kâğıt, bir de kalem hazırlamalarını öneriyoruz. Soruları okurken bir yandan da kendi cevaplarınızı not edebilirsiniz. Akabinde cevapları okuyarak kaçını doğru bildiğinizi göreceksiniz. Sözü geçen kişinin soruları şunlar:
Anasız ve babasız dünyaya gelen adam kimdir? Babasız ve anasız dünyaya gelen kadın kimdir? Babasız dünyaya gelen adam kimdir? İnsan, cin ve melek taifesinden olmayan elçi nedir? Sahibi ile gezen kabir nedir? Ashabını korkutan hayvan nedir? Yiyen ama içmeyen cisim nedir? Yaratıldığından beri yalnızca bir kere güneşin değdiği ve kıyamete kadar bir daha güneş görmeyecek olan toprak nedir? Kendinden diri doğan cansız cisim nedir? Üç saatte hem gebe olan hem de doğuran kadın kimdir? Hiçbir zaman hareket etmeyen iki şey nedir? Hiçbir zaman hareketsiz durmayan, devamlı hareket halinde olan iki şey nedir? Asla düşman olmayan iki dost nedir? Asla dost olmayan iki düşman nedir? “Şey” nedir? “Şey olmayan” nedir? En güzel şey nedir? En çirkin şey nedir? Ana rahminde ilk yaratılan şey nedir? Kabirde ilk çürüyen şey nedir?
Devamı Derin Tarih Nisan Sayısında…