Uzaktan Ankara’ya bakıldığında iki silüet dikkat çeker: Tarihî Ankara Kalesi ve karşısındaki Hıdırlık Tepesi. Adeta birer çadır direği misali şehri yukarı çeken bu iki tepe, tarih boyunca Ankara yerleşimine şekil vermiştir. Şehrin Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devirleri boyunca kalenin üzeri ve eteklerinde genişlediği görülür. Geçmişte Arap Dağı, Timurlenk Tepesi gibi isimlerle de anılan Hıdırlık Tepesi ise Cumhuriyet devrine kadar şehrin dışındaydı. Cumhuriyetle birlikte yeni bir Ankara kurulurken, eskiyi temsil eden Hıdırlık ismi değiştirilerek Altındağ denildi. Geniş bir alanı kapsayan Altındağ, bugün şehr-i kadimi temsil eder.
Hıdırlık Tepesi hakkında rivayetler dışında fazla bilgi yok gibidir. Rivayetlerden birine göre meşhur Arap şairi İmruülkays’ın mezarı bu tepededir.
1962 yılından beri Ankara’da yaşayan biri olarak Hıdırlık’ı gecekondularla dolmuş sıradan bir tepe bilirdim. Ta ki 1980’li yılların başlarında Irak’tan Dışişleri Bakanlığı’na gelen bir yazıyı görene kadar. Evrak Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne gönderilmiş ve bana havale edilmişti. Evrakta Ankara’da bulunan İmruülkays’ın mezarının ihya edilmesi karşılığında Türk şairi Fuzulî’nin Kerbela’daki mezarının restore edileceği bildiriliyordu. Aslında böyle bir teşebbüsün 1960’lı yıllarda da olduğunu, iki ülke arasında yapılan protokol gereği Eylül 1970 tarihinde teknik incelemeler yapmak ve proje hazırlamak üzere Bağdat’a gidildiğini ve görüşmeler yapıldığını ancak bir sonuç alınamadığını Kerküklü hocamız Suphi Saatçi yazmaktadır. Dışişleri Bakanlığının meselenin evveliyatı yokmuş gibi evrakı Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne havale etmesi acı bir hafızasızlıktı.
Böyle bir durumdan habersiz olarak yaptığım araştırmalardan sonra İmruülkays’ın mezarının bir rivayete göre Hıdırlık Tepesi’nde olduğunu, Osmanlı devri sonlarına kadar burada bir türbe bulunduğunu öğrendim; eski resimlerini de gördüm. Bir gün mezarı bulmak için Hıdırlık Tepesi’ne çıktım. Yakındaki evlerin birinden yaşlıca bir kişi geldi. Ona eskiden burada bir türbe bulunduğunu söyledim ve zamanla yıkılan bu türbe hakkında bilgisinin olup olmadığını sordum. 1950 yılından beri burada yaşadığını ancak böyle bir türbe ve İmruülkays hakkında hiçbir bilgisi olmadığını söyledi. Hıdırlık Tepesi’ndeki Hatib Ahmed Türbesinin yerinde bir iki betonarme kulübe vardı. İmruülkays’ın mezarı için boş bir alan yoktu. Mesele hakkında yazdığımız rapor Dışişleri Bakanlığına gitti ama her iki mesele de unutuldu.
Öte yandan İmruülkays’ın mezarının yeri hakkında pek dikkate alınmayan başka bir ihtimal daha mevcut. Kaynaklarda onun bir prensesin mezarının yanına defnedildiği şeklinde bir bilgi mevcut. Hasluck bu prenses mezarının Belkis Sütunu dediğimiz Julian Sütununun dibinde olduğunu kaydeder.
16. yüzyılda Ankara’ya gelen Alman seyyahı Dernschwam’ın sütunla ilgili verdiği bilgi Hasluck’u destekler mahiyettedir: “…Türkler bu sütuna Baal-ks (Belkıs, Balkız) diyorlar. Güya bu taşı Hazreti Süleyman dikmiş.” Buna göre İmruülkays’ın mezarının Julian Sütunu civarında olması gerekir.
Bilindiği gibi Julian Sütunu daha önce İş Bankası ve eski Maliye Bakanlığı binaları arasında iken 1937 yılında şimdiki yerine taşınmıştır. İş Bankası’nın arkasına 1954 yılında ek bina yapılırken temelde bazı kalıntılar çıkmıştır.
Devamı Derin Tarih Mart Sayısında…