“El-Yevmü hamrun ve gaden emrun!” Hükümdar babasının öldürüldüğü haberini alınca bu ürpertici mısraları söyleyen asi Arap şair İmruülkays’ın hayatı, dehşet veren bir intikam yemininin şairane bir tezahürü olarak göz kamaştırır.
Basra okulu âlimleri tarafından kaside türünün babası kabul edilen İmruülkays, Hadramut hükümdarı Hucr bin Haris’in oğlu olup Necid bölgesinde dünyaya geldi. Ok atmayı, silah kullanmayı, süvariliği ve savaş sporlarını babasından öğrendiğini; edebiyat derslerini dayısından aldığını biliyoruz. Sarayın her türlü imkânından faydalandı, kural tanımaz bir delikanlılık dönemi yaşadı. Ne var ki zevkperest, başıboş bir bedevî hayatını tercih etmesi üzerine saraydan uzaklaştırılmasıyla sonuçlanacaktı. Kaynaklara göre bir cariyesi üzerine söylediği şiire babası çok öfkelenmiş, bir azatlı kölesinden onu öldürüp gözlerini çıkararak kendisine getirmesini istemişti. Köle, İmruülkays’a kıyamayıp bir ceylanı boğazlayarak gözlerini çıkardı, hükümdara getirdi. İmruülkays’ın babası gördüğü manzara karşısında acı içinde ağlamaya başlayınca dayanamayıp gerçeği söyleyecek, böylece hükümdarın kederli kalbi bir nebze olsun sükûna kavuşacaktı.
Zev ü sefa sürdüğü saraydan uzaklaştırılmak İmruülkays için karanlık bir dönemin başlangıcı olacaktı. Etrafına topladığı bedevilerle kabileler ve ticaret kervanlarına baskınlar düzenledi; aylarca soygunların, talan ve cinayetlerin arkası kesilmedi. Adeta dilinin düğümlerini çözecek o kara haberin ulaştığı gün ise kader başka bir maceranın dikenli yollarına sürükleyecekti kendisini.
Habercilerden babasının isyan eden Esedoğulları kabilesi tarafından öldürüldüğünü öğrendiği vakit yılan kadar soğuk iki mısraıyla cevap verdi: “el-Yevmü hamrun ve gaden emrun!” Yani “Bugün içki ve zevk günüdür, yarın gerekenler yapılır!” Saatler sonra kendine geldiğinde babasına karşılık en az 100 Esedoğulları mensubunu öldürüp intikamını almadan içki, kadın ve zevk âlemine başlamayacağına yemin etti. Ardından Necid’in meşhur Zulhalasa putunun önünde saygıyla bir ok falı çektiği, istediği gibi çıkmayınca da sinirlenip puta söverek elindeki okları öfkeyle puta fırlattığı kaydedilir.
Başına buyruk, kural tanımayan bir bedevi olmasına rağmen Muallakatus-Seb’a (Arap edebiyatı tarihinin altın çağı sayılan Câhiliye devrinde meşhur Arap şairlerinden yedisinin şiirlerine verilen, “yedi askı” anlamına gelir) şairlerinden olması bu türden kusurlarını ve aşırı davranışlarını örtüyor, bir anlamda ona imtiyaz kazandırıyordu. Yanındaki bedevilerle yaptığı baskın sonucunda Esedoğulları kabilesini dağıtarak çok sayıda mensubunu öldürdü. Esedoğulları bir barış heyeti gönderdiyse de İmruülkays’ın intikam ateşi dineceğe benzemiyordu; zira heyeti intikam işareti olan siyah bir sarıkla karşılamıştı. Esedoğullarını son ferdine kadar öldürmeyi koymuştu kafasına; hiçbir özür, diyet ve barış teklifini kabul etmiyordu.
Onun bu tavrı neticesinde kabileler arası büyük bir savaş tehlikesi ortaya çıkınca komşu kabileler İmruülkays’a sert bir tepki gösterdi. Hatta Esedoğulları devrin güçlü devleti Sâsânilerden yardım istemiş; Kisra Enuşirvan yardımcı kuvvetler göndererek Esedoğullarını koruması altına almıştı. Bu ittifak karşısında zayıf düşen İmruülkays, çareyi Gassanilerden yardım istemekte buldu. Ancak istediğini elde edemeyince aynı teklifi Bizans İmparatoru Jüstinyanus’a yapmak üzere İstanbul’un yolunu tutmaktan çekinmeyecekti. Bizans sarayında bir prens olarak hürmetle karşılanan İmruülkays’ın şerefine ziyafetler verildi. İzzet ve ikramdan kaçınılmadı.
Devamı Derin Tarih Mart Sayısında…