Tarih sahnesine çıktığı 7. yüzyıldan itibaren İslam, imparatorluklara son veren büyük fetihler ve bunları takip eden ihtida hareketleriyle Hıristiyan dünyası için büyük bir tehdit oluşturmuştu. Böylece ilk kez karşı karşıya gelen bu iki dünya arasındaki gerilim -farklı boyutlarda da olsa- çeşitli merhalelerden geçerek günümüze kadar sürdü.
Siyasî bir güç olarak İslamın doğuşu ve kurduğu medeniyet, insanlık tarihinin en şaşırtıcı hadiselerinden biri olarak kabul edilir. Müslümanlar kararlı bir hamleyle büyük bir güç, zenginlik, ihtişam ve olgunluğu yakalamıştı. Ayrıca Grek bilimi ve felsefesinin mirasçısı olmuş, ortaya koydukları yeni bilgi ve birikimle düşünce tarihinde yeni bir döneme kapı aralamışlardı.
Hıristiyanlar için dinî-itikadî, siyasî-askerî boyutları olan bu karmaşık problemden ilk etkilenen şüphesiz Doğu Hıristiyanları olmuştu. Büyük bir çoğunluğu kısa sürede Müslümanların hakimiyetine girdiğinden bu iki toplum arasındaki gerilim, daha çok teolojik tartışma ve polemiklerle dışa vurulmuştur. Hıristiyan din adamları tarafından kaleme alınan bazı reddiyeler, daha sonra inşa edilen İslam algısını beslemiştir.
Bu reddiyelerin en meşhuru bir süre Emevi sarayında çeviri kâtipliği de yapan, teolog Yuhanna ed-Dımaşkî’ye aittir (ö. 749-?). Aziz Yuhanna’ya göre İslam, Hıristiyanlıktan doğmuş sapkın bir mezheptir. İslamın peygamberi ise ilahi kitapları gizlice okumuş, çarpık bir din uydurmuş ve kendisini de peygamber ilan etmiş bir yalancıdır. Bu sebeple İbrahim Kalın’a göre İslamı sapıklık ilan eden ve Hz. Peygamber’i (sas) de yalancı peygamberlikle itham eden ilk Hıristiyan Yuhanna ed Dımaşkî’dir.
Peki, günümüzde İslamofobinin pençesinden kurtulamayan Hıristiyan Avrupa’nın İslam algısı nasıl şekillendi? Ortaçağda yaşayan düşünürler veya din adamları İslamı nasıl yorumluyorlardı? Bugünlere nasıl bir literatür bırakmışlardı? Bu konuda başvurulacak önemli kaynaklardan biri Richard W. Southern’in Orta Çağ Avrupasında İslam Algısı kitabıdır. Southern Ortaçağda Avrupalı düşünürlerin ahvalini “ham cehaletle” tanımlıyor kitabında. Ona göre, “Avrupa’da İslamın kendi kaynakları üzerinden ciddi bir inceleme konusu olması” 1945’leri bulmuştur.