Sultan II. Abdülhamid’in talimatlarıyla Osmanlı askerî bürokrasisi, 1880’li yıllardan itibaren havacılık faaliyetleri ile ilgili malumat toplamaktaydı. Bu çalışmalarla Osmanlı ordusunda havadan bomba atan bir balon teşkilatı kurulması da düşünülmüştü. Avrupa’da havacılıkla ilgili her gelişme raporlanarak Sultan II. Abdülhamid’e sunuluyordu. Hatta bu çerçevede Fransız baloncu Barbout’a bir balon siparişi de verilmişti. “Osmanlı Balonu” ismi verilen bu balon sarı renkliydi ve 1200 m³lük bir hacme sahipti. Ancak üretilip İstanbul’a gelene kadar Sultan II. Abdülhamid tahttan indirildi; hayata geçirmeyi düşündüğü bütün projeler de rafa kaldırılmış oldu. Osmanlı ordusunda kullanılmak üzere İstanbul’a getirtilen Osmanlı Balonu, 28 Mayıs 1909 günü Taksim Topçu Kışlası önünde şişirilerek ilk uçuşunu gerçekleştirmiştir (Servet-i Fünûn gazetesi, 3 Haziran 1909). Balona binenler bir müddet İstanbul semalarında süzüldüler ve Üsküdar’a iniş yaptılar. Aralarında balonu üreten Barbout da vardı.
Osmanlı Balonu’nun bu ilk uçuşunda Altıncı Dâire mühendislerinden Mahmud Şükrü Bey de bulunmuştur. Mahmud Şükrü Bey La-Türki gazetesi müdürü Bondini’ye yazdığı mektupta, hissiyatını ve balonla İstanbul semalarında seyrederken gördüklerini şöyle anlatmaktaydı (Tanin gazetesi, 30 Mayıs 1909):
“Aziz Mösyö Bondini,
Şehrimizde balonla vukû’ bulan ilk suûd (yükselme) hakkındaki meşhûdât (gözle görülen şeyler) ve intibââtımı (izlenimler) öğrenmek arzu etmiştiniz; bunun üzerine ben de eğer bu cevelân-ı havâîden (hava gezintisi) sağ ve sâlim sath-ı arza (yeryüzü) inecek olursam bu husûstaki meşhûdâtımı yazacağımı va’d eylemiştim. İşte va’dimi îfâ ediyorum:
Saat üçe doğru bir taraftan binlerce temâşâgerân (seyirciler) bizi alkışlara gark ediyor, diğer taraftan da muzika latîf bir hava çalıyordu. Bu esnâda ben pek ziyâde neş’e içinde idim. Nihâyet havaya suûd ediyorduk. Rüfekâmız (arkadaşlar) hayâtını balonlarda geçirmiş olan Mösyö Barbout ile Mösyö Toro’nun her ikisi için de bu suûd âdî bir şey olduğu hâlde bizim için ilk defa vukua gelen bir şeydi.
Balon bir parça yükselir yükselmez fikrime gelen ilk şey şu oldu: Ya bir hâdise vukûa gelirse? Bu endîşe beni balona binmekteki cür’ete teessüf ettiriyordu. Lakin rüfekâ-i seyâhatimizin göstermiş oldukları itidâl-i dem (soğukkanlılık) ile lâkaydı gerek bana, gerek Muhtâr Bey’e emniyet bahş oluyordu. Birkaç dakika içinde her ikimizde de havf (korku) ve endîşe zâil (yok olan), yerine bir hiss-i merâk kâim olmuştur (yerine geçmek).