Velinimetim, üstadım Kadir Mısıroğlu;
Sana bu satırları Ayasofya-ı Kebir Camii’nde tahiyyetü’l- mescid ve şükür namazı kıldıktan sonra yazıyorum. Hz. Peygamber’in (sas) “Müminler ölmez, bir yerden bir yere göç ederler” hadisinin muhatabı olduğuna inanarak “fetih mabedimizin” aslî hüviyetine kavuştuğunu gördüğünü biliyorum. Selam olsun pâk ruhâniyetine…
Artık “seyirlik” değil “yaşayan” bir Ayasofyamız var Üstadım. Hem de zincirlerini tam Lozan’ın sene-i devriyesinde kıran. Ödediğin bedeller karşılıksız kalmıyor ve “öncü gençlik” davanın bayraktarlığını yapmaya devam ediyor, inan. Dışarıda binlerce mümin ulu mabedimize girmek için beklerken içeride de namaz kılan yüzlerce Müslüman gözyaşlarıyla suluyor secdeyi.
Bugün en mesud günlerimizden biri. İstanbul’un Fatih’inin vakfiyesinin yerine getirildiği, müze sessizliğinden ezan-ı Muhammedîye sadâsına geçildiği bir gün, bugün. Çok isterdim heybetinle ön safta ilk Cuma namazına iştirâk etmeni. Olsun… Hiçbir zaman şahsınla sınırlandırmadın mefkûreni. Durmadın, yılmadın, korkmadın. Ama maslahat bilmezlik de yapmadın. Yeri geldi reis-i cumhura ‘Açma Ayasofya’yı’ dedin. Lâkin gün geldi, ‘Ayasofya’yı açmak da Tayyip Bey’e nasip olur’ demekten geri durmadın. Öyle de oldu. En sevdiğin misallerdendi ‘turnusol kâğıdı.’ Ayasofya da turnusol kâğıdı oldu Üstadım. Kemalistler ile bayraklarını yarıya indiren Yunanistan, Ortodoks hamiliğine soyunan Rusya ile ABD kol kola girdiler de hiçbir şey başaramadılar.
Aman Batılılar bizi mahveder diyen Çandarlı Halil Paşa’nın muakipleri -ki onlar Halil Paşa gibi iyi niyetli değillerkaybetti. Davamızın baharına teşbih edebileceğimiz genç Fatih’in yolunda gidenler kazandı bugün.
Kıblemizi Mekke’den Hollywood’a çevirmeye çalışanlar görselerdi bugünü inan kahrolurlardı. Şimdi daha iyi anlıyorum ne için mücadele ettiğini Üstadım. Medeniyetimizi bir çorabı ters yüz eder gibi nisyana mahkûm edenlere karşı cidalini, inan çok daha iyi anlıyorum.
Ayrılmayacağız bu davadan and olsun. Çünkü bu dava Hz. Peygamber’e (sas) ‘bırak bu iddiayı seni kral yapalım, mülkse mesele istediğin kadar para verelim’ dediklerinde, ‘bir elime ayı, bir elime güneşi verseniz ben davamdan vazgeçmem’ dediği mübarek bir dava. Selam olsun şahsında bu dava için bedel ödeyenlere… Çektiğin onca ızdıraba rağmen ‘hiç şikâyetçi değilim’ deyişin bu yola baş koyanlara şiar olsun. Ümid ederim ki Namık Kemal gibi:
Felek her türlü esbâb-ı cefasın toplasın gelsin
Dönersem kahbeyim millet yolunda bir azimetten
desinler.
Bir şükür mahiyetinde kabir taşının secde-i Rahman’a kavuşacağı günler yakındır Üstadım.
Ve minallahi’t-tevfik…