Tabuları yıkmaya meraklı düşünür Ivan Illich H2O adlı ilginç kitabında “20. yüzyılda su artık teknik ve sınai bir temizlik maddesi, zehirli (kirli) bir içecek ve deriyi yıptaran bir sıvıdır” der. Oysa geleneksel medeniyetlerde su, içerisinde mistik bir arıtma ve temizleme gücünü barındıran, saflığın, sadeliğin, asudeliğin ve “bilgeliğin” sembolüydü de.
Kitabının Türkçeye çevirileceğini öğrenen Meksikalı düşünür Ivan Illich’in buna namuslu tepkisi şu olur: Acaba Müslümanlar ve Türkler suyu nasıl görmüşlerdi? Kendisini bu hususta yetersiz bulan yazar koşar kütüphanelere ve oradaki ansiklopedilerde bulduğu bilgiler karşısında heyecanını dizginleyemez ve şöyle haykırır:
“İslamın suları ve Osmanlı kaynaklarının ihtişamı karşısında hayretler içinde kalıp bir çocuk gibi dilim tutuldu.”
Fuzuli’nin “Su Kasidesi”ndeki gibi soyut sular, Nedim’in Sadabad çeşmeleri gibi somut sular, hafif sular, sert sular, kaba sular, latif sular, hâzım sular, emrâzı eriten sular, şifalı sular, mübarek sular, sağ sular ve daha nice vasıflarla muttasıf Osmanlı suları… Ve tabiî tadı hiçbir suya benzemeyen ama her sudan bir tat taşıyan Zemzem…
Koronavirüs salgını ortamında ve dahi Ramazan iklimine girmişken sizleri bu sıkıntılı günlerde biraz siyasî tarihin dağdağalı dünyasının ötesine götürerek temizlik ve suyun medeniyetimizdeki yerine dair bir dosya ile baş başa bırakmak istedik. İstedik ki bu muhteşem medeniyetin nimetlerini yeniden idrak edelim ve karşısındaki Batı medeniyetinin bugünlere nereden geldiğine yeni ışıklar tutalım (Ashenburg’un yazısı mutlaka okunmalı).
İnşaallah bu sayıyı elinize aldığınızda günden güne hafiflediğine şahit olduğumuz tecrit ve sokağa çıkma yasakları kalkmış ve normal hayatımıza, eski hayatımızdaki hataları yapmamak gibi azametli bir dersle başlamış oluruz.
İnsanlığın yüzünü yeniden Allah’ın vechine döneceğine dair işaretler aldığımız şu kasvetli günlerin su gibi aydınlık bir devre açılan pencere olması temennisiyle hepinizi Allah’a emanet ediyoruz.
Hayırla kalınız efendim.