Merhum Halil İnalcık hocanın yazdıklarını okumak her zaman yeni raflara ilan edilen bir seferberlikle biter benim için. Gösterişsiz, hatta yer yer monoton satırlarda kayan gözler yorulurken hafızanızın koridorlarında sıçramaya başlayan kıvılcımlar, dalacağınız uykuda bile rahat vermez size. Sanat ve zanaat o satırlarda seslenir birbirine; tefekkür ile tebahhur kudretleri sık sık çarpışıp ayrılır ve adeta bir polisiye hikâye örgüsü gibi plotlarla adım adım düğümlenip çözüldüğüne tanık olursunuz asırların kayalarına demir atmış bir problemin. Özellikle Osmanlı Beyliği’nin kuruluşuyla ilgili yazdıkları Fernand Braudel’in sözünü ettiği tarihçi ‘seferberliği’nin ulaştığı nokta bakımından ilginçtir. En başta yerli ve yabancı yazılı kaynaklar, meslektaşlarının fazla itibar etmediği menakıbnameler, karşılaştırmalı tarihler, klasik kaynakların devreye sokulması ve her şeyden önce anlama yolunda sarf edilen emekler tüter o ‘ordu’ yoluna devam ederken… Özellikle Bizanslı saray tarihçisi Pachymeres’in vekayinamesini, Osman Bey’in ve Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesine çıkışının tespitinde kullandığı yöntem, öğretici bir ders gibidir de.
Devamı Derin Tarih Ocak Sayısında…