Yakın zamanda karıştırdığım eserlerden biri Atilla Yayla’nın Kemalizm adlı kitabı. Sebebiyse münferid meseleler haricinde teorik olarak bu tuhaf zihniyeti anlayabilme gayretinden ibaret. Lâkin işin içinden çıkmak o kadar da kolay değil. Zira çok elastik bir dünya görüşüyle karşı karşıyayız. Zaten bu yüzden hem Batıcı hem milliyetçi hem de sözüm ona dindarlardan taraftar bulabiliyor.
Atilla Hoca entelektüel dünyasına hiçbir katkısı bulunmayacağını düşündüğü Kemalizmin üzerine önceleri pek eğilmemiş. Fakat 28 Şubat gibi bir meşum hadisenin vukuundan sonra bir siyaset bilimci olarak bîgâne kalamamış. Diyor ki: Kemalizm bir ideoloji değil, olsa olsa faşizmin bir alt dalıdır. Bazen demokrat, bazen solcu, bazen de devletçi görüntüsü veren Kemalizmin hakikatini anlamak için şu son hadiselere bakmanın şablon keyfiyetinde olduğunu düşünüyorum. Zira öz her ne kadar suret değiştirmeye çalışsa da bir yerde yeniden zuhur ediyor.
Evvelâ 10 Kasım merasimlerinde başladı tuhaflık. Bendenizin de en ağırına giden bu pagan ritüel oldu. Bin yıldır küffara kılıç sallayan bir milletin çocuklarını bir fotoğrafın önünde secdeye kapandırmak hangi münasebetsizin fikri olabilirdi? Üstelik bunun bir değil birçok mektepte yapılıyor oluşu, kareografinin tek bir elden çıktığını gösteriyor. Yaptıkları kepazelik bir tarafa, kendilerinde buldukları cüret şayan-ı hayret.