Büyük Selçukluların muktedir veziri Nizâmülmülk, 14 Ekim 1092’de Nihâvend yakınlarında dilenci kılığında yanına sokulan bir İsmâilî fedâisi tarafından hançerlenerek öldürüldü. Bu sırada Bağdat’a gitmekte olan Sultan Melikşah ile vezirinin arası son günlerde iyi değildi. Nitekim kısa süre önce Sultan, Nizâmülmülk’e bir mektup göndererek onu yönetimde ortağıymış gibi davranmakla, önemli devlet kademelerine yakın adamlarını yerleştirerek kendi iktidarını tesis etmekle ve gölge devlet kurmakla suçlamış, böyle devam ederse vezirlik divitini elinden almakla tehdit etmişti. Kurt vezirin efendisine boyun eğmediğini biliyoruz. “İktidarda senin ortağın olduğumu bilmez misin?” diye cevap vermişti ona, “Benim elimdeki vezirlik diviti ile senin başındaki hükümdarlık sarığı birbirine bağlıdır. Benim elimden divit giderse, hükümdarlık sarığı da senin başında uzun süre kalmaz.” İlginçtir ki vezirin öngörüsü (kehaneti mi demeli acaba?) doğru çıkacaktı.
Sultan Melikşah ile Nizâmülmülk arasındaki restleşmenin üzerinden çok zaman geçmeden vezirin öldürülmesi bütün gözlerin hükümdara çevrilmesine sebep olmuştu. Başta maktul vezirin oğlu olmak üzere her biri yüksek mevkilerde görev yapan yakın adamları efendilerini Sultan’ın öldürttüğünden şüphelenmekteydi. Sultan’ın, dört yaşındaki oğlu Mahmûd’u veliaht ilan etmek isteyen ve buna bağlı olarak kendisinden olmayan şehzade Berkyaruk’un veliahtlığını destekleyen vezire düşman olan hanımı Terken Hatun’un ve en az onun kadar ihtiraslı olan şahsî veziri Tâcülmülk’ün etkisi altında olduğunu düşünüyorlardı.