Tarih büyük kırılmalar yaşamış toplumlara hâkim olan rejimler için stratejik bir silah olmanın yanı sıra gerçeğin, yani “aslında ne olmuştu?” sorusunun peşine düşen tarihçiler için de mayınlı bir arazidir. Bu realitenin bizde ete kemiğe büründüğü en dikkat çekici vetire şüphesiz Osmanlı İmparatorluğu’nun enteresan oyunlarla tarihe karılması, akabinde Cumhuriyet rejiminin erken safhasıdır. Herhalde tarihte Osmanlı inhitatı kadar çok taraflı, çok hesaplı karmaşık süreçlerin birbirine geçtiği ve netayiciyle hem Türkiye’nin hem dünyanın siyasî, sosyal ve iktisadî haritasını derinden etkileyen ve değiştiren bir hadise az kaydedilmiştir. Tarihin bize bundan daha hayretâmiz olan sürprizi ise Osmanlı Devleti’nin DNA’sını tarif eden kimyayı bîtamamiha imha eden bambaşka bir terkibin, ilginç bağlantı ve ilişkilerle devreye alınması olmuştur.
Her bakımdan muammalarla dolu bu vetireyi hakiki veçhesiyle merak edip ülkemizin yakın tarihine projektör tutmak isteyen araştırmacılar, tarihçiler için en çetrefilli mesele “vukuatın kasten ve adeta girift bir bilmece haline getirilmiş” olmasıdır. İlaveten, “binlerce yıllık millî tarihimizin en karanlık ve karışık devresini, vesikanın son derecede az olduğu eski ve uzak başlangıç zamanları değil de son 100 yılık kısmının teşkil etmesidir.”