Ramazan’ın ilk günü âlem-i âhirete göçen üstâdımız Kadir Mısıroğlu’na Allah rahmet eylesin. Bendeniz de yakınında bulunmuş bir talebesi olarak büyük bir boşluğa ve hüzne gark oldum herkes gibi. Üstâd, Cemil Meriç’in tâbiriyle “bir hakikat adamıydı.” Bu güzel bir tavsif ancak bendeniz kendisini bir fikir adamı, zihninde inşâ ettiği dünyâyı modern zamanlarda yaşamaya çalışan bir Osmanlı olarak tanımlamayı tercih ederim.
Üstâd’ı bir fikir adamı olarak görmeyen üç tip insan var tespit edebildiğim kadarıyla. Birincisi zâten din ve târih aleyhinde olanlar, ikinci grup onu salt târihçi olarak değerlendirenler, üçüncüsü ise kitaplarını okumadan ismini bile yanlış telâffuz eden kibir âbidesi akademisyenler.
Evvelâ şunu söylemek gerekiyor ki Kadir Mısıroğlu târihçi olmak için târihle uğraşmadı. Onun dünyasında zamana ve mekâna hâkim olması gereken bir dünyâ görüşü olmalıydı ki, bu İslâm dünyâ görüşüdür, bunun yolu da târihten geçiyordu. Temel felsefesi Batı Aydınlanma düşüncesine karşı modern dünyâda mümkün mertebe geleneğe bağlı yaşamaktı. Kendisi Yahyâ Kemâl’in “Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta/Tanbûrî Cemil Bey çalıyor eski plâkta” beytinin müşahhas hâliydi.
Bu dünyasını önce 1981’de kaleme aldığı İslâmcı Gençliğin
El Kitabı ile satırlara döktü. Burada belirtmek isterim ki kullanılan “İslâmcı” tâbiri “siyasal İslâmcılar” ile anlatılmak istenen şey değildir. Burada İslâmcı denilmesinin sebebi İslâm’ı dört duvar arasına, mevsim itibâriyle de Ramazan’dan Ramazan’a yaşayanları dışarıda tutmak, 24 saatini bu mukaddes dâvâ uğrunda yaşayanları ifâde etmektir. Daha sonra bu eserin ikinci kısmı olan “İslâmcı Gençliğin Mes’eleleri’ni genişleterek 2005 yılında Hayat Felsefesi Yahud Yaşamak Sanatı’nı yayınladı. Bu eserde seviyeli bir ömür geçirmek için düşünce ve davranışta bir muhafazakâr gencin dikkat etmesi gereken hususları kaleme aldı.