Her medeniyet, kendi insan tipini inşâ eder. O insan tipi de mensup olduğu medeniyetin sıfat ve karakterleriyle âhenk teşkil eder. İslâm medeniyeti, insanlık tarihinde bir kere ulaşılabilmiş bir zirvedir. Bunun sebebi, fıtrî istîdatların, İslâm sâyesinde ilâhî ilim, irfan ve hikmetle mezcedilmiş olmasıdır. Milletimizin fıtrî istîdâdı ile mânevî feyz ve rûhâniyetin kucaklaşıp aynîleşmesi; mükemmel bir medeniyet şâhikası ortaya çıkarmıştır. Bu şâhikanın tarihî adı, hiç şüphesiz ki 620 sene kesintisiz ömür sürmüş olan Osmanlı’dır. Nitekim Osmanlılar Vakfı ve Sebil Yayınevi’ni de bu gâye ve dâvânın bir hâdimi olması niyetiyle kurmuştu. Kadir ağabey ömrü boyunca İslâm’ın derdiyle dertlendi. Ümmetin derdini kendi derdi bildi. Yüreği, âlem-i İslâm’ın perişan ahvâliyle mağmum idi. Bununla birlikte ümitsizliğin değil, dâimâ ümitvâr olmanın bir İslâm prensibi olduğunu söyledi. Kendisi Allah’ın dinini yüceltmek için elinden gelen gayreti gösterdiği gibi Müslümanları da ümitle gayrete davet etti. İstikbâlin İslâm’ın olacağını müjdeledi. Rabbimiz -inşâallah- müjdesini verdiği o nurlu şafaklara erişebilmeyi cümlemize nasîb eylesin.