Latin Amerika’da tasavvufun başlangıcı Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarına rastlamaktadır. 1919 yılı Mayıs ayında, Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a gitmek üzere İstanbul’dan ayrılışına İngiliz askerî yetkililer tarafından izin verilmişti. Bu izin öncesi genç İngiliz askerî istihbarat subayı Yüzbaşı John Bennett, Atatürk ve arkadaşlarının gerçekten bir barış misyonu için yola çıkıp çıkmadıklarını sorguladıysa da üstleri onu susturarak, Atatürk’ün İstanbul’dan ayrılmasına izin verdi. Sonrasında olanlar tarihteki yerini aldı. Bennett bu olaylardaki rolü nedeniyle suçlanmadı ve İstanbul’da kaldı. Burada Rus Devrimi’nden kaçıp Osmanlı başkentine gelmiş olan birçok mülteciden George Gurdjieff’le karşılaştı. Gurdjieff bir Rum-Ermeni1 olup onu ruhanî liderleri olarak gören, Orta Asya’da genç bir adamken yaptığı seyahatlerin ve karşılaştığı sûfîlerin hikâyelerini ilgiyle dinleyen küçük bir Rus grubu ile seyahat ediyordu. Bennett de Gurdjieff’i ruhanî lideri olarak kabul etti ve Gurdjieff Paris’e gitmek üzere İstanbul’dan ayrıldığında, Bennett de onunla birlikte ayrıldı. Gurdjieff 1949 yılında hayata veda edene kadar da peşinden gitti. Gurdjieff bir sûfî değildi ve öğretilerinin de tasavvufla pek ilgisi yoktu. Öğrettiği pratiğin parçası olan “hareketlerde” kısmen İstanbul’da karşılaştığı Mevlevîlerin semasından ilham almıştır. Ancak takipçilerine ne olduğunu açıkça anlatmamakla birlikte, tasavvufa saygı göstermeyi ve hikmeti öğretmiştir.
Devamı Derin Tarih Mayıs Sayısında…