Farklı siyasî yapılar biçiminde tezahür etmekle birlikte 11. yüzyılın ortalarından itibaren birkaç asır boyunca İslam dünyasını önemli ölçüde kontrol eden Selçuklular, geride yalnızca güçlü bir siyasî miras değil, aynı zamanda sonraki dönemleri aydınlatan ilmî bir birikim de bırakmışlardı. Günümüz İslam dünyasında halen carî durumda olan İslamî ilimlere ilişkin tasniflerin ana hatlarının şekillendiği Selçuklular döneminde “Nizâmiye” adı altında kurumsallaştırılan medreselerin müfredatları üzerinden de takip edilebileceği üzere riyâziyeden (matematik) hendeseye (geometri), müsellesâttan (trigonometri) tâbiiyyâta (doğa bilimleri), tıptan coğrafyaya kadar hemen her alanda ilmî çalışmalar yapan âlimler vardı. Söz konusu çalışma alanlarından biri de “hey’et,” “ilm-i nücûm” ya da “felekiyyât” olarak bilinen astronomiydi. İslam dünyasının bütününe ilişkin bir siyasî misyonun temsilcisi, dolayısıyla da bir İslam sultanlığı olan Selçukluların devraldığı külliyetli terekenin içerisinde tabii olarak İslam bilim mirası da yer alıyordu. Bu bilim mirasının en önemli parçalarından birini de astronomi meydana getiriyordu. Erken dönemlerden itibaren Hint ve Antik Yunan astronomilerini inceleyen ve bunlardan etkilendikleri bilinen İslam âlimleri, gerek bu birikimin, gerekse de İslâm dininin dünyayı kavrama biçiminin (namaz ve oruç gibi ibadet vakitlerinin tespiti meselesi en basit bir örnek olarak zikredilebilir) bir sonucu olarak astronomi ile ilgilenmeye başlamışlardı. Bu ilgi Selçuklular döneminde de devam etti.
Devamı Derin Tarih Mart Sayısında…