Bir zikir olarak semâın Hz. Mevlânâ’nın hayatında olsun, Mevlevî tarîkatı geleneğinde olsun yüksek bir yeri, derin bir anlamı vardır. Ahmet Eflâkî’nin bildirdiğine nazaran semâ, “ilâhî aşk”a delâlet eder. Hazret-i Pîr hayatta iken bir bölük insanın: “Eskiden beri ölenlerin cenâzesi önünde okuyucular ve müezzinler bulunur. Sizin zamanınızda bu şarkı söyleyip def çalanların bulunmalarında ne mânâ vardır? Ümmetin bilginleri ve şeriat fakîhleri bunu kötülüyor ve buna bid’at diyorlar” sözleri üzerine gönüller sultanının: “Cenâzenin önünde bulunan müezzinler, okuyucular ve hâfızlar bu ölünün mü’min olduğuna ve İslâm şeriatinde öldüğüne; bizim şarkıcılarımız ise bu ölünün hem mü’min, hem Müslüman ve hem de âşık olduğuna şehâdet ediyorlar. Ayrıca dünyâ zindanında ve tabiatın kuyusunda hapis kalıp beden sandığının esiri olan insan rûhu birdenbire Tanrı’nın fazîleti ile kurtulup kendi aslına ulaşıyor. Bunun için şenlik, semâ ve şükürler etmek icâb etmez mi?” diye karşılık verdiğini, yine Eflâkî bildirir.