Tarihe “Bağdat Fatihi” olarak geçecek Sultan IV. Murad 11 yaşında kılıç kuşanıp padişah olmuştu. Arkasında Sultan Genç Osman’ın bir askerî ayaklanma sonucu katli, önünde ise Yeniçeri Ocağı’nın siyasete sert müdahaleleri vardı. Devleti ne padişah yönetiyordu, ne de “Padişah Naibi” sıfatını taşıyan annesi: İpler fiilen yeniçeri ağalarının (bugünkü ifadesiyle generallerin) elinde idi. Zaten tarihimiz bu döneme “Ağalar Saltanatı Dönemi” diyor. Yeniçeri generalleri sarayın iradesine tâbi olmayı reddetmiş, tam olarak devlete hâkim olamadıkları için ortaya iki başlı bir görüntü çıkmıştı. Ağalar silaha dayalı olarak tam anlamıyla ilkesiz ve töresiz bir “paralel devlet” kurmuştu. Bu da siyaseti tamamıyla tıkamıştı. Halk şaşkın ve perişandı. Korkunç bir kargaşa, görülmemiş bir devlet buhranı yaşanıyordu. Siyasetteki olumsuzluklar ekonomiyi de sarmış, malî yapı kontrolden çıkmıştı. Denetimsizlik yüzünden her şey başıboş bir hale geliyordu. Rüşvet alıp başını gitmişti. Küçük bir azınlık kaostan para kazanarak kargaşanın keyfini sürerken; büyük çoğunluk eziliyor, hırpalanıyor, horlanıyordu. Yeniçeri Ocağı ise askerlikten başka her şeyle uğraşır olmuştu. Askerler ticaret yapıyor, kimse hesap soramadığı için bir paraya aldıklarını zorla on paradan halka satıyor; kimileri berberlik, kasaplık, manavlıkla uğraşıyordu. Kısacası, devleti kılıçlarının gölgesinde kuran Yeniçeri Ocağı şirazeden çıkmıştı. İşi o noktaya vardırdılar ki yaptıklarını hoş karşılamayan Sadrazam Hafız Ahmed Paşa’nın kellesini istediler. Buna razı olmayan çocuk padişahın yüzüne karşı, “Virmez isen vaziyet başkaca olur” şeklinde tehditler savurdular (Genç Osman’ı hatırlatıyorlardı).
Devamı Derin Tarih Kasım Sayısında…