Son dört yılda 100. yıldönümleri sökün etti. Sarıkamış, Çanakkale, derken unuttuğumuz bir zaferimiz olduğunu hatırladık: Kûtu’l-Amâre. Ardından ilk ikisini kazandığımız üç Gazze Muharebesi, Galiçya ve Mehmetçiğin neden sonra Bükreş’e yeniden girişi, Kanal Harekâtı, Bağdat ve Kudüs’ün düşmesi ve nihayet Eylül-Ekim 1918’deki Filistin-Suriye hezimeti…
Mezopotamya ve Filistin-Suriye’deki büyük çaptaki toprak kayıplarımızı Enver Paşa ve arkadaşlarının bu defa Azerbaycan ile İran’da bir tampon bölge oluşturma adımları telafi etmeye yönelecekti. İşte bu sayımızda geniş bir şekilde işlediğimiz, Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa’nın Bakü’yü 15 Eylül 1918’deki fethi ve Vehib ve Kazım Karabekir Paşaların Kafkas Harekâtı, Osmanlı Devleti tarihe veda ederken gurup ışıkları olarak hüzünle ama ebediyyen hatırlanacak başarılardır.
Ne yazık ki 1. Dünya Savaşı denilince aklımıza hep Çanakkale nakşediliyor, o da eksik ve tek kahramana odaklanmış olarak… Ona dergimizin uzun süreli ve yoğun çalışmalarıyla hatırlanmasına destek verdiği Kûtu’l-Amâre zaferimizi ekliyoruz ama yetmez: Bu Ulu Çınar dünyayı terk ederken bile parlak ışıklar saçarak etrafını aydınlatmış, Anadolu insanına olduğu kadar -dergimizde bazı yazılarını okuyacağınız- Azerbaycanlı kardaşlarımıza da yaşama ümidi ve aşkını bir miras olarak bırakmıştı.
Bugün hangi Azerbaycanlıya “Nuri Paşa kimdir?” diye sorduğunuzda alacağınız cevap sizi şaşırtacaktır: O bir kahramandır, Azerbaycan’ın istiklâl mücahididir vs.
Diğer taraftan bugün hangi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına sorarsanız sorun, “Nuri Paşa kimdir?” dediğinizde alacağınız cevap yine bir soru olacaktır: “O da kim?”
Türkiye ile Azerbaycan halkları arasındaki asimetrik tarih hüznü, bir tarihçiye soracağınız Nuri Paşa’nın kim olduğu sorusuna “Enver Paşa’nın kardeşi” cevabını aldığınızda derinleşecek ve Enver Paşa’nın kim olduğu sorusuyla katmerlenecektir.
Tarihimiz yalnız yazılmamış değil, yazıldığı kadarıyla bile resmî tarihçilerin işine gelmeyenlerin silindiği bir tarihtir de. İşte Enver Paşa ve Nuri Paşa bu silinmiş tarihin talihsiz kurbanlarıdır; onlar tarihten silinince Azerbaycan halkının o gün bugündür tüten Türkiye ve ay yıldızlı bayrak sevdasının nereden geldiğinin ipucunu elimizden kaçırırız.
Yazılamayanları yazmasıyla temayüz eden Derin Tarih dergisi bu ay 100. yıldönümünü kutladığımız Bakü’nün fethini hem Azerbaycanlı hem de Türkiyeli akademisyen ve diplomatların katkılarıyla işlerken tarihi unutturmak isteyenlerden yalnız bir şekilde, hatırlayarak intikam alabileceğimizi de satır aralarında fısıldamayı ihmal etmedi.
Yine dopdolu sayılarda tarihle buluşmak dileğiyle. Hayırla kalınız.
Mustafa Armağan
Derin Tarih Dergisi Genel Yayın Yönetmeni