Kore… Asya’ya ayak basmak için avantajlı bir coğrafî konum ve Batı’nın iştahını kabartan stratejik bir bölge.
Bu topraklar 2. Dünya Savaşı sonrasında kurulan iki kutuplu dünya sisteminin başlamasıyla Kuzey ve Güney şeklinde iki ülkeye bölünmüştür. Büyük devletlerin müdahaleleri iki ülke arasındaki mücadeleyi hararetlendirir. Nihayet 25 Haziran 1950 günü Kuzey Kore kuvvetlerinin Güney Kore’ye taarruza geçmesiyle savaş patlar. Birleşmiş Milletler harekete geçer. Güney Kore’nin yardımına gönderilmek üzere çeşitli milletlerin askerlerinden oluşan bir BM Kuvveti teşkil edilir ve birliğin komutanlığına Amerikalı bir general getirilir. Ancak ABD ve Çin’in müdahalesiyle savaş milletlerarası bir boyut kazanacaktır.
1951 Temmuz’unda başlayan barış görüşmeleri iki yıl sürse de, çarpışmalar bu arada da devam eder. Savaşın sonunda taraflardan hiçbiri kesin bir zafer elde edemediği gibi yaklaşık üç milyon insan hayatını kaybetmiştir. Kayıplar, gaziler ve savaş mağduru çocukların sayısı yüz binlere ulaşır. O tarihlerde Sovyet tehdidine karşı Batı sistemine dahil olmayı düşünen Türk Hükümeti, 25 Eylül günü BM Kuvvetine Gen. Tahsin Yazıcı komutasında, daha sonra Şimal Yıldızı adını alacak olan bir tugay gönderir. Böylece Milli Mücadele’den bu yana savaş alanına girmemiş olan Türk askeri, Kore’de fiilen muharebeye iştirak eder. Bu savaşta Türk askeri birçok kahramanlık örnekleri sergiler.
Bu örnek davranışlardan birini de, Maraşlı astsubay Süleyman Dilbirliği (1926-2017) gösterir. Bu savaş 25 yaşlarındaki astsubayın hayatında bir dönüm noktası olacaktır. İşte Türkiye ve Güney Kore sinemacılarının ortak yapımı olan Ayla filmi, Dilbirliği’nin hayatını perdeye taşıyor.
Ne var ki Kore Gazisi, Emekli Astsubay Süleyman Dilbirliği, film gösterimdeyken, 6 Aralık 2017 günü tedavi gördüğü hastanede hayata veda etti.
Tam bir vazife adamı olan Süleyman Astsubay, İskenderun’da görev yapan, becerikli, yüreği pek bir askerdir. Komutanlarının güvenini, nişanlısının da sevgisini kazanmıştır. Komutanının teklifi üzerine Güney Kore’ye gönderilecek birliğe katılmaya karar verir. Kore’ye gittiğinde adeta bir dehşet tablosuyla karşılaşır. Enkaz altında öksüz kalmış küçük bir kıza rastlar. Yanına alarak bakımını üstlenir; ona Ayla ismini verir. Süleyman gün geçtikçe tugayın neşesi haline gelen 5 yaşındaki bu sevimli kıza gönülden bağlanır. Ayla için Süleyman gerçek babasının yerine geçer. İmkânsız bir baba-kız ilişkisinin hasreti yansır perdeye.
Süleyman için ise küçük kız sahip olmak istediği yuva ve çocuğu simgeler. Ama nişanlısının bunu kabullenmesi ve sevdiği adamı, bir çocuk bile olsa, başkasıyla paylaşması mümkün müdür?
Savaş dekorunda merhamet ve sevgiyi yeşerten asker ile çocuğun ilişkisi şartsız, hesapsız, gerçek bir sevgi hikâyesi haline gelir. Filmin düğüm noktası da burada: Bir askerin, dilini bile bilmediği bir çocuk karşısında duyduğu merhamet ve insanî duygular yüzünden yumuşaması ve yücelmesi. Bu öylesine güçlü çizgilerle verilir ki, eğreti duran Tokyo sahneleri ile Süleyman astsubayın yaşlılık günlerini yansıtan, melodramın dengesinin bozulduğu bölümler göz ardı edilebiliyor.
Bir Türk askerinin, savaş meydanında ana-babasını kaybetmiş, yaşadığı dehşetten konuşmayı unutmuş, kendi hayal dünyasında yaşayan, şefkate muhtaç bir çocukla kurduğu baba-kız ilişkisi, dünyevi duyguların ötesindeki bağlılığı, ondan ayrılmamak için yaptığı fedakârlıklar, buna karşılık çocuğun derin hissiyatı, iç dünyası, babası yerine koyduğu Süleyman’a sadakati ve nihayet ondan ayrılma mecburiyetinin doğurduğu acılar, bütünlüğü tamamlayan dramatik öğeler olarak hem vaat edilen hikâyenin duygusal çekiciliğini artırıyor, hem de seyircinin doğrudan merhamet duygusuna sesleniyor.
Yönetmen Can Ulkay, sahte gerçekçilik gösterilerine yer vermiyor; incelikle yazılmış ve çekilmiş sahnelerde teknik bir rahatlık ve akıcılıkla, hikâyeyi aktarırken bulduğu görsel çözümlerle sık sık varlığını hissettiriyor. Küçük bir kızın cephede ve erkekler dünyasında çocuk olmanın zorluklarını hissettirerek duygusunu rahatlıkla seyirciye geçirebiliyor.
Hikâyesi hayli uzun bir zaman süresini kavramasına rağmen Ayla, cephedeki Türk askerinin hissiyatını ve tutkularını yansıtarak Kore Savaşı’nın ruhunu verebiliyor. Böylece büyük prodüksiyon ve zahmetli sahneler gerektiren savaş filmlerine olumlu bir katkı sunuyor.