Hattat el-Hac Mehmed Nuri Efendi (1868-1951) Gazi Osman Paşa ile ilgili bir hatırasını şöyle anlatır: “Bir sabah Gazi Osman Paşa’nın hanımı sizi istiyor, dediler. Paşa sarayda yatsı namazını kıldıktan sonra konağa dönmüş ve vefat etmiş. Hemen gittim. Hanımefendi, ‘Paşa, merhum, Hacı Bey’in yazılarını çok severdi. Paşa’nın takımından bir kalem alsın, gasilden sonra alnına besmele-i şerif, göğsüne şu ayeti yazsın’ diyerek bir ayet-i kerime vermiş (Âl-i İmran/18). Gözlerimden yaşlar dökülerek, ellerim titreyerek yazdım. Öylece kefenlendi.”
Hacı Bey’in gözlerinden dökülen yaşlar boşuna değildi. Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa, müdafaası mağlubiyetle neticelenmesine rağmen tarihteki birçok zaferden daha fazla methiye almış, dünya liderlerinin övgülerine mazhar olmuş, buna rağmen tevazu ve vakarından taviz vermemiş bir komutandı. Askerlerine hitaben, “Evlatlar, bizim vazifemiz âdil ve yardımcı olan Cenab-ı Hakk’a şükür etmektir. Düşmanımızı mağlup eden kuvvet Allah’ın adalet kılıcıdır” sözleri bu vasfını gözler önüne serer.
Bundan tam 140 yıl önce, kahramanlık destanına dönüşen Plevne’de, Rus ordusunun tehdidi had safhaya ulaşırken Gazi Osman Paşa var gücüyle direniyor, çetin müdafaayı sürdürüyordu.
Şimdi o günlerin Plevne’sine gidip hadiseyi yerinde gözleyelim isterseniz.
Rus ordularının İstanbul’a yürüyüş yolu üzerinde, Bulgaristan’ın güneyinde, stratejik ehemmiyete sahip bir yerleşim yeridir Plevne. Rus ordusu Plevne’yi ele geçirmeyi önemsemiş, hatta bunu itibar meselesi haline getirmiş ve bölgeyi 10 Aralık 1877’ye kadar muhasara altında tutmuştur.