1990 senesiydi. O zamanlar İstanbul’un Fatih semtinde oturuyorduk. Üniversite sınavlarının sonuçları açıklanmadan bir ay önce hayatımda daha sonra çok severek hatırlayacağım bir olay yaşadım. Pertev Bey’in Üç Kızı ve Torunları adlı bir romandan çok etkilenmiştim. Okuduğumda “Acaba bu kitapta yazılanlar gerçek midir?” diye düşünmekten kendimi alamamıştım. Bunu öğrenmenin tek bir yolu vardı: romanın yazarıyla konuşmak. Birtakım araştırmalar sonucunda Münevver Ayaşlı’nın telefon numarasını buldum. Kendisiyle konuşurken o kadar heyecanlandım ki, neredeyse kalbim duracaktı.
Ev adresini aldıktan sonra İstanbul’da daha önce hiç gitmediğim Beylerbeyi semtine ulaşmak için yola çıktım. Kapı zilini çaldığımda beni bir beyefendi karşıladı. Kim olduğunu bilmiyordum ama çok nazikti. Ayakkabılarımı çıkarmamamı, yalıya çok misafir geldiği için kapının önünde kalabalık oluştuğunu, bu yüzden ayakkabılarımla içeri girmemin bir mahzuru olmadığını söyledi. Salona geçtik. Karşımda çok zarif bir hanımefendi oturuyordu. Bana ismimi sordu. Daha sonra kendisiyle çok güzel bir sohbete daldık.
Aradan altı yıl geçti. Bir vesileyle İstanbul’a gitmiştim. İçimdeki merak duygusu beni tekrar Beylerbeyi’ne gitmeye zorladı. Altı yıl önce konuştuğum bu zarif insanı tekrar görmek için can atıyordum. 1996 yılının 28 Mayıs günü Münevver Hanım’ı Beylerbeyi’ndeki yalısında ziyaret ettim.
Devamı Derin Tarih Ocak Sayısında…