İmzalanmasının üzerinden 93 yıl geçti, hala içimizdeki Lozan ukdesini kesip atamadık. Yalnız karşı çıkanları değil, zafer de zafer diyerek ortalığı ayağa kaldıranları bile tatmin etmedi bana göre. Aksi halde bizimki gibi çatlak sesleri bastırmak için bu kadar bağırıp çağırmamanın, “tartıştırmayız, dokundurmayız zinhar” demenin bir manası olmazdı.
Lozan’ı deldirmeyiz! Oysa dürüst konuşmak gerekirse Lozan’ı defalarca ‘delmiştik’.
Nasıl mı? Beraberce bakalım:
- Lozan’da başkent (payitaht) İstanbul olarak geçiyordu. Cumhuriyetin kurulmasına bir ay kala ve Lozan’dan üç ay sonra başkenti Ankara yaptık.
- Montrö Anlaşması Lozan’ın bir başka delinişi değil miydi?
- Antakya/Hatay’ın 1939 yılında anavatana katılması Lozan’daki 3/1. maddenin delinmesi değil de neydi?
- 1958-59 Londra-Zürih anlaşmalarıyla Kıbrıs’ta garantörlük hakkımızın tanınması sayesinde Lozan’ın 20. maddesini delmemiş miydik?
Bu kadar deliğe rağmen hala Lozan’ı deldirmeyiz demenin bir mantığı olabilir mi?
Demek ki menfaatimiz gerektirdiğinde Lozan’ı pekâlâ delebilmişiz. Ne yani? Yunanistan faraza 12 adadan birini bize vermeye kalksa ‘Lozan’ı deldirmeyiz’ diyerek almayacak, hükümet almaya kalkınca da ‘Cumhuriyet mitingleri’ mi düzenleyeceksiniz? Böyle bir marazi kafa yapısına değil devleti, bakkal dükkânını bile emanet etmek caiz değil.
Devamı Derin Tarih Kasım Sayısında…